Sayısız kavgalara, savaşlara sahne olmuş; bir o kadar da sevgiye, aşklara ve tabi sanata…

Bir müze kent, TOLEDO

Köprüler, meydanlar, kilise ve sinagoglar,  daha neler neler…

Yılların getirdiği o soluk renk, kısmen dökülmüş sıvalar, bazen bozuk yollar, hatta yıkık duvarlar; vazgeçilmezim olur. Çünkü tarihtir o. Yüzyıllar önce, sanki sizin için yapılmış muhteşem bir dekorun içinde dolaşır, yemek yer ve fotoğraf çekersiniz… Ne acayip bir duygudur bu? Beni çok etkiler; bu… Ve, bunu bana yaşatan her kente de;  aşık olurum…

Toledo’ yu anlatacağım size, eminim siz de aşık olacaksınız. Kıta Avrupası’nın en muhteşem kentlerinden. Tabi bizim gibi tarih severlere… Düşünsenize; o duvarların ardında neler yaşandı, ne hikayeler oluştu. Kimler nasıl yaşadı ve nasıl öldü?

İspanya’ nın 17 özerk bölgesinden biri olan Kastilya-La Mancha’nın başkenti Toledo da; gezimiz başlıyor.

 Kastilya-La Mancha bölgesi; yaklaşık 80 bin km2 ve toplam nüfus; 2 milyon civarında… Toledo da ise yaklaşık 100 bin kişi yaşıyor. Meşhur Tajo nehrinin (Tako diyende var) çepeçevre sarmaladığı bir yarımada aslında Toledo. Ve,  bir tepede yer alıyor.  İ.Ö. 509 da Yahudilerce kurulduğu söylenmekte. Bugün bile, İspanya’da az bulunan sinagogların iki tanesi burada. İlk adı TOLETUM. Bu adın, jenerasyon anlamında kullanıldığı söyleniyor. İ.Ö. 192 de Roma egemenliği söz konusu… Yüz yıllar içinde Vizigotlar’ ın hakimiyetine giren kent;  Müslümanların İspanya’yı fethi ile, uzunca bir süre İslam coğrafyasının egemenliğinde kalmış. 1085 de VI. Alfonso,  Toledo’yu Arap egemenliğinden kurtarıp, Büyük İspanya İmparatorluğunun başkenti yapmış.

Kent,  bundan sonra kültür ve din merkezi olarak da varlığını sürdürmüş. 1560 da; başkent Madrit yapılsa da; bugün bile manevi başkenti sayılıyor İspanya’nın…

Yeni Bisagra, Eski Bisagra, Puerto Del Sol, Cambron… Bu dört önemli kapı; kente girişleri sağlıyor. Sokakların kesişme noktalarında, şahane meydanlar dikkat çekiyor…

 Ve; bugün bile birçoğu açık olan hizmet veren, ziyaretçileri büyüleyen yapılar,  dimdik ayakta… Kentteki yapılaşmalarda, genelde MUDEJAR stili ön plana çıkıyor. Arap ve İspanyol mimarisinin karışımı diyebiliriz.

En yukarıdan başlayarak, aşağılara inen daracık sokaklarda,  tarihsel mekanları gezelim. Önce Alcazar. Kentin en yüksek,  en korunaklı noktasında.  Korunaklı deyince; Toledo’yu dış güçlere karşı koruyan surlardan söz etmezsek olmaz. Kenti çevreleyen iki ayrı sur sistemi var. Vizigot’ ların yaptığı sistem kenti daha az sarıyor; zira küçük… Sonrasında  Arapların yaptığı sur sistemi ise;  gerçekten geniş,  büyük ve uzun.

Alcazar da kalmıştık. Burası zaman içinde saray, hapishane ve kışla olarak kullanılmış. Günümüzde bir askeri müze. Kente uzaktan bakıldığında tüm ihtişamı ile sizi karşılıyor. Aslında kentin tamamı, uzaktan bir fotoğraf karesine sığmayacak kadar görkemli… Gelelim meşhur Toledo katedraline… Yani zocodover (sokodover diyen de var) meydanına.

Burası;  eskiden kentin pazaryeri ve merkezi durumunda. Katedrale ulaşan ana caddenin de başlangıcı. Toledo Katedrali,  İspanyanın 3. en büyük katedrali;  ondan dolayı da tadilat bir türlü sonlanamıyor. Gerçekten de muhteşem bir yapı… Yapımına 1226 da başlandığı ve inşa süresinin yaklaşık 250 yıl sürdüğü belirtiliyor. Dışı gotik, içi ise gotik, barok ve rönesans mimarisi etkisinde.  Devasa çanı, açılışta ilk kez çaldığında etrafta tahribata yol açıyor. İkinci kez denendikten sonra ise, çan iptal ediliyor. Katedralin  yanındaki bina;  Kardinal Sarayı. Meydanda ki diğer yapı ise,  Belediye binası, özellikle kulesi fotoğraf tutkunlarını mest edecek nitelikte. Aslında Toledo’nun tamamı böyle… Burada zaman durmuş gibi… Tam belgesel filmlik kısaca…

Iglesia de Santo Tome kilisesi, Mezguita del Cristo de La Luz camii,  Roman San kilisesi, San Martin köprüsü ve daha neler neler… Bundan dolayıdır ki,  1986’dan beri UNESCO dünya mirası listesinde. Hristiyan,  Yahudi ve Müslüman toplumlarını ve tabi eserlerini iç içe barındırabilmiş  bir kent.

 Buraya ulaşım, başkent Madrit ten sağlanır. Uzaklık 70 km; arabayla yaklaşık bir saat. Düzenli tren ve otobüs seferleri de var. Otel sorunu çok yaşamazsınız. İspanyollar turizme gerçekten fazlasıyla önem vermekte ve tabi yıllardır milyonlarca yabancı turist,  burayı ziyaret etmekte. Daracık, inişli çıkışlı sokakların arasına gizlenmiş, eşsiz lezzetler sunan restaurantların sayısı da;  hiç az değil.  Tabi Akdeniz ağırlıklı. Ben, hayatımda yediğim en iyi Paellayı,  Toledoda tatmıştım. Lezzeti hala damağımda. Tabi ki muhteşem tapas’ ları unutamayız! İyi şarapları var,  bir de badem ezmesi önemli… Bir not;  tüm narenciye çeşitleri, şam fıstığı, dut vs. meyveler Araplar tarafından buraya getirilmiş. Marzipan denen çocukların sevebileceği bir şekerleme ile, ünlü Manchego peynirlerinden de satın alabilirsiniz

Toledo deyince, çelik üretiminden mutlak söz etmek gerekir. Her türlü çelik üretimi,  ama özellikle kılıç,  burada çok ünlü. Alın size hediyelik örnekleri. Çok sayıda hediye dükkanında,  değişik biçimlerde kılıç, bıçak örnekleri göreceksiniz; tarihsel giysiler de. Pek çok tarihsel filmin bu tip ihtiyaçları,  Toledo da üretilmiş. Bir duyuma göre, Osmanlı padişahlarından bazıları için de,  burada kılıç yapılıp gönderilmiş. Tajo nehrinin sularının içeriğinin, çelik üretiminde önemli olduğu belirtiliyor.

Vee,  Toledo deyince ünlü ressam El Greco da çıkıyor karşımıza…  Hadi,  biraz da sanat… El Greco;  o’na burada verilen bir ad. Sanatçı aslen Girit’li. Domenikos Theotokopoulos gerçek adı. Bir süre Venedik ve Roma’da yaşıyor. Sonrasında buradan bir davet alıyor bir kilise çalışması için…

Geliyor ve bir daha ayrılamıyor Toledo’dan. Ömrünün kalan 37 yılını burada yaşıyor. Müthiş eserler veriyor ve bir efsane oluyor. Kendisinden sonra oğlu da baba mesleğinde ilerleyip, kente eserler bırakıyor. Elbette en önemli eseri  El Greco’nun,  ‘’Kont Orgaz’ın gömülmesi’’ tablosu… Detay vermiyorum, gidin görün bu sihiri! Fotoğraf çekmek kesinlikle yasak!

Sanat deyince; Don Kişot’un yaratıcısı ünlü yazar Servantes; Toledo’lu… Diğer yandan ünlü ressamlar Goya ve Carravaggio’nun tabloları da,  kentte ünlü yapılarda görülebilir…

Evet,  yaşlı kıtanın bir muhteşem kentini daha gezdik beraberce… Hem gözümüzü hem damağımızı taçlandırdık! Gitmeyenler mutlak görsün Toledo’yu. Gerçekten olağanüstü… Nice afiyetlere,  nice gezmelere…