Bu sıra dışı kenti keşfetmek için,  zaman kaybetme…

AMSTERDAM burası…

Batacak belki de!

 Uçağım Schiphol’e, piste tekerlek koyduktan sonra başladı macera! Kim bilir daha neler var arkasında? Ve; çıkınca, lale’lerle kaplı bir dünya. Bu arada, Schiphol;  dünyanın en iyi 25 havalimanı arasında. Tabi şehirden uzakta, bir alışveriş merkezinin ortasında.

Hiç sıkılmam havalimanlarından,  hatta fazlasıyla severim; bulunmayı, dolaşmayı!  Dünyanın bin bir devletinden insan ile saatlerce zaman geçirmeyi!  Nefis dükkanlara, rest, kafe ve pub’lara konuk olunur, belki bir şeyler alınır? Varsa,  anılar tazelenir!

Hepsinin ötesinde de; apron’u izlemeyi severim ben. İnen, kalkan uçaklar; dünyayı taşır sanki! Yüzlerce kişi çalışır; binleri, hatta milyonları mutlu etmek için. Seyahat edenleri düşünürüm. Kimi mecburiyetten, kimi zevkten. Çok azı, amaçsızdır. Biz gezginlerin durumu ise; bir başka. Hem mecburiyet,  hem zevk; nasılsa?

Buradayız, Evet Amsterdam;   Amstel- reddame yani. İsmin nedeni belli.  Amstel nehrinin dibinde kurulmuş. Biliyorum, bu isim hiç yabancı değil. Bir marka, belli olmaz belki reklam alırız sonra? 1200’ lere tarihlenen kuruluş. Bir balıkçı kasabası, sonrasında denizci. Zenginlikte, buradan gelir zaten. Ama şimdi deniz seviyesi altında; ilginç!  Bir gün giderseniz Amsterdam’a;   geminizin, teknenizin altı, bir kanalda doldurulacak suyla. Ona göre ayarlanmış kanallardan girersiniz, Amsterdam’a.  Gerçekten  ilginç bir coğrafya. Buranın da bir gün suların altında kalacağı;  bu nedenle Amsterdam’lıların, Hollanda’lıların, Avrupa’nın diğer ülkelerinden çokça konut satın aldıkları söylenir.

Bir kanallar kenti Amsterdam. O açıdan benziyor, Venedik’e. Kanalların uzunluğu, 100 km. Bazılarına soyluların isimleri verilmiş; o yıllarda!  Ve dikkat, yılda 3 milyon kişi ziyaret ediyor bu kanalları. Kanallarda yaşam hep var. Tekne evlerde yaşayanlar, zaman içinde otel gibi kiraya da veriyor, mekanlarını. İlginç olabilir! Sizde kalabilirsiniz. Ve kanallar şenleniyor bin bir çeşit insanla. Mesela bu Venedik’te olmaz;  zira kanal genişlikleri, sürekli yaşayacak tekne evlerin bağlanmasına, olanak tanımıyor. Biz kaptanlar alışmışız masmavi sulara;  nasıl geçer zaman, bu kahverengi sularda?

 Üstelik yağan her daim yağmurda! Buranın havası, mevsim itibarı ile genelde kapalı ve yağmurlu. Yılın belki de yarıdan fazlası kurşuni bir gökyüzü ve damlalar! Peki buna karşın hüzünlü bir kent mi?  Asla değil, tam tersi,  eğlencenin doruğunda;  anlatacağız!

Kanallardan gidelim. Burayı var eden yapı! 90 ada, ana oluşumun içinde. Bunları bağlayan, 1.500 civarı köprü. Hepsi mi güzel olur? Hepsi güzel! İnanmayan; gider, görür, çeker.

14 y.y. da Yahudilerin buraya gelmesi, ticari hayatı fazlasıyla zenginleştirmiş. Sonra İspanyol’lar.  Amsterdam, deniz ticaretinin merkezi olmuş. Yıllar içinde, yerel halkın çabaları ile de, çok büyümüş! 17 y.y .da, dünyanın en önemli limanlarından, Amsterdam… Sonrasında, iki örnek size tarihten. 1600’ lerde, dünyanın ilk uluslararası şirketi burada kuruluyor. Bitmedi, dünyada ki ilk borsa da burada; Amsterdam da.  Tam 200 yıl, Avrupa’nın en zengini!

Hadi biraz gezelim ya;  tarihe geliriz sonra. Dam meydanına gidelim.  Kraliyet sarayını çekelim, görkemli… Önceleri belediye binası olarak kullanılmış. Hemen yakın ya, O’nu da çekelim; ‘Yeni kilise’  ve notlarına bakalım. 1814’den beri, ‘resmi taç takma töreni’ burada!  Bu yeni ise, eskisi nerede peki? Acele etme, gelecek…

Hollanda;  anayasal bir monarşi. 1848’den beri; krallık ama, artık sembolik.  Parlementer demokrasi, ön planda. Amsterdam ülkenin başkenti;  fakat meclis ve hükümet Lahey’de;  oradan yönetiliyor.

 Bir milyona yaklaşan nüfus ile minicik?  anladınız çok büyük!  Hollanda; dünyanın şu an 17. büyük ekonomisi… Birleşmiş milletlerin, dünyada en yaşanabilir ülkeler sıralamasında ilk 10’da. Ve bu ülke batacak ha. İzin vermezler buna.

 7 bin tescilli tarihi bina, 50 den fazla müze, UNESCO dünya mirası listesinde. Gezeceğiz daha,  merak etme. Van Gogh diyelim mi önce?  Müzesinde, 1973’ den bu yana, 200 den fazla tablo; sizleri bekliyor. Gidin, görün, yaşayın, çekin. Rembrant’a,  ayrı parantez burada; Amsterdam’da, hatta ülkede. Bir dünya sanatçısı;  eserleri başka yerlerde de karşımızda…

Vermeer, Frans Hals, Paulus Potter, Jacob van Ruysdae.  8 bin sanat eseri;  kitap, elyazması vs. Dünyanın en büyük Felemenk sanat kolleksiyonu;  Rijkmuseum… Madam Tussaud’da,  en önemli şahıslarla ile birlikte ol; mumyaları ile. Ama gerçeğinden farksız!

14 y.y. a tarihlenen ‘Het Houten Hurs’;  Amsterdam’ın en eski evi. Daha yenisi,  ama ilginci; Anne Frank. 2. dünya savaşı. Hikayesini de sen bul;  dramatik.

 Ferahlamak için,  çiçek pazarına gir, renkleri yaşa,  tarihi; 1862.  Lale’nin bizden çalındığı söylenir,  ünlü kanaryanın da; karar ver!

Fotoğrafçıları ‘bit Pazar’ı mutlu edecektir. Dedik ya,  az önce, peki ‘eskisi’ nerede diye. İşte burada; ‘Eski Kilise’! 1.300’lere tarihlenir!

Geliyoruz yavaş yavaş Red light’e! Çünkü hemen dibinde. Hadi girelim;  Red light district’e (De Wallen) olarak da biliniyor. Yasal sex işçiliğ yapılıyor, artık bir turizm mahallesi. Evet, insanlar pusetlerindeki bebeklerle geziyor burayı. Eskiden öyle değildi, biraz da tehlikeliydi. Uyuşturucudan dolayı…

Parantezi açalım, verelim detayları! Girilecek evde, pencere de kırmızı ışık varsa bir kadının, mavi ışık varsa bir transın ‘iş’ beklediği. Işık yoksa, uygun olmadığı nettir!

Sınırsız gece hayatını arzulayanlara;   Lerd Seplin ve Rembrantplein, öneriler. Sorumluluk sizde ama!

 Yılda 300 den fazla festival, sayısız organizasyon ile Amsterdam’a nasıl bakasın?  Burada; 24 saat yaşanır; dibine kadar!

Dönelim biraz başka ustalara;  Descartes’e, Spinoz’a ya da;  Ersmus’a. Bir fikir adamı neden yaşamak istesin ki burada? Cevabı basit. Özgürlük. İsteğince düşünmek, konuşmak ve yazmak,  onun önceliğidir aslında. Amsterdam’da, biçilmiş kaftandır buna.

Biranı iç, gouda peynirini ye, okumayı sürdür. Meşhur ya!

16 milyon günübirlikçi, her yıl düzenli 5 milyona yakın turist ziyaret ediyor burayı!  Hatta artık ‘gelmeyin’ diyorlar!

En son; gidelim Heineken Experience müzeye.  Biramızı içelim, eski fabrika müzesini de, gezelim. Dünyanın üç büyük bira üreticisi arasında! Eski fabrikayı gezerken, anılarda yaşa!

Ringa balığı ile bira;  ne güzel bir davettir. Aslında ticarettir! Zenginlikte payı büyük!  Ringa’nın da, biranın da! Amsterdam’da!

Ülkemizden tarifeli uçak seferleri var. Ulaşımda sorun yok. İçeride ise; kanallarda teknelerin dışında demiryolu ağı muhteşem. Otobüs ve taxi  malum. Hatta kimi taxi şoförleri,  Türk. İkinci,  belki üçüncü nesil burada. Zira 

1960’lar da Almanya ile başlayan işçi göçü, aynı yıllarda Hollandada da söz konusu…

Şemsiye, yanında olacak Amsterdam’da. Her daim yağmur çünkü. Demek ki,  ‘diyafram’ı o’na göre ayarlamalı. Fotoğrafçılar için müthiş kareler var; yağmurda bile.

Eski kent, merkezde limana ve kanallara yakın. Ancak sonraki yerleşim yerleri, ticaret merkezleri ve yeni oteller, ana şehrin dışında! Schiphol,  bir merkez. Buradan kentin pek çok yerine ulaşım var. Central gar’dan da; pek çok yere! Schiphol ile entegre. Kısaca ulaşım zor değil.

Özel, iz bırakan bir yemek yedim mi burada; hayır! Deniz ürünleri tabi denenecek. Et de! Beni şaşırtan bir şey oldu. Tapas! buldum Amsterdam’da! Olası;  İspanyol bir ailenin uzantısı. Dedik ya; İspanyol’lar, uzun zaman deniz ticaretinde egemen olmuşlar burada!

Yaşamak için görmeli; görmek için de gitmeli! Amsterdam bu!