Sait Faik Adası burası;

Burgazada…

İstanbul’a arkanı dön ve yaşa!

İstanbul’u ne kadar az sevsek de; kurtuluş yerlerimizin olması önemli. Bizi boğan İstanbul’dan kaçarız, nefes alırız, yaşarız. Denize çıktım mı, bambaşka bir dünya başlar benim için! Yeşil mavi köpüklerin arasında gidilen ‘adalar’ büyük şanstır; mesela İstanbul da! O köpüklü sularda, dümeni kırdık Burgazada’ya doğru; ne keyif! Dördü önemli tamamı dokuz adet! Farklı sayanlar da var dikkat! Burgaz başka ama, üçüncüsüdür ‘prens adalarında’ büyüklükte. Tarihi de, lezzeti de, hikayeleri de, yapısı da farklıdır benim için! Burgazada’ya yanaşıp demiri bırakacağız az sonra ve hikaye başlayacak. Sait Faik ustaya geldik yine; gazı keselim, funda demir diyelim. Tornistan sonrası,  kıç halatları bağlanır, karaya çıkılır.  ‘Usta’ bizi bekler, onlarca hikayesi ile kim bilir?

 Antigoni burası ama, Sait Faik adası da denir, tarihsel isimden ziyade. Başka isimlerde var; bakacağız!  Ama, ‘usta’nın önce kısmen, sonra tamamen yaşadığı adaya, bıraktığı izlere bir göz atalım. Sait Faik bu; şakası olur mu? Detaylı bakacağız yaşamına çünkü önemli, ama sonra! 1929’da ‘Uçurtmalar’ ile başlayan müthiş serüven; Sarnıç, Şahmerdan, Mahalle Kahvesi, Kumpanya, Lüzumsuz Adam, Çelme, Alemdağ’da Var Bir Yılan ve diğerleri ile damga vurmuş, Türk edebiyatına. Hikayeciliğe; yeni bir soluk getirmiş Sait Faik. Kışları Şişli’de, yazları adada; sonra tamamen adada yaşayıp, ‘karşıdan’ kopmuş 1945’den sonra. Balığa çıkmış, yaren aramış, kedi beslemiş, içmiş, düşünmüş, hep yazmış. Kendince bir dünya kurmuş, bence de mutlu ölmüş; erken de olsa.

800’lere varan bir tarih burada, dahası da var da, bilgi az! Makedon imparator 1. Vasil’in de, Roma İmparatoru Thedora’nın izi de burada! Kim bilir başkalarının da? Başlayalım anlatmaya.  Eski isim Antigoni; Büyük İskender’in bir komutanından geliyor!  Buraya bir kale yaptırması; adanın o’nun ismiyle anılmasına sebep oluyor. Zaman sırasına göre değil ama, farklı isimleri adanın! Panormun, Panormos, Castrum, Pirgos, Borgo, Erebintusi, Burgazlu. Belki başkaları da? Kökenlere bakılınca, kale burç, sur. Bununla beraber, güvenli korunaklı alan anlamları.

 Tarihten gidiyoruz ya, Fransız gezgin Petrus Gyllius’a, Evliya Çelebi’ye kulak verelim bir an; söyledikleri yazdıkları ilginç burası için!  O tarihlerde üzüm bağları nam salmış, müthiş bir şarapçılık merkezi burası! Biberiye; leziz bir baharat, ada topraklarında yetişiyor.

 Bir ilginç not da, afyon!  Ağrıya sızıya iyi gelen bazılarına da keyif veren bitki! O’da burada yetişiyor. Dedik ya;  ilginç, farklı! İstanbul’un fethinden çok kısa bir süre önce alınan ada da yaşam, dönem koşulları gereği yavaş ilerliyor.17. Y.Y.’dan itibaren Rumların ağırlıklı yaşadığı Burgaz’da, sonrasında Ermeni, Musevi nüfus da izleniyor. Türklerin 

varlığı 18. Y.Y. sonlarında yoğunlaşıyor! Biz kaptanların ilgi odağı, tekne yapımı ve tadilatı, bu yıllarda pek revaçta. Sakız’dan (Chios adası) buraya gelenlerin katkısı büyük, tekne işinde! 

1600’lerde 300 haneden söz eden tarihçiler, 1800’lerde 60 hane var diyor! Ne oldu diğerlerine, neden azalma? Tabi siyasal ve ekonomik koşullar! Bilgiler de hata da olabilir! Çok ilginç olaylar var Burgazada’da; anlatalım. Farklı görüşler, birbirini tutmayan hatta tamamen zıt olanlar var, karar sizin. Denizden adaya yaklaşırken de dikkat çeken,  Aya Yani kilisesi mesela (Ayios Ioanis Prodromos). Burada, Patrik Metodios ile ilgili bir hikaye var. Bazı kaynaklarda mekan burası değil yukarıdaki, Aya Yorgi kilisesi? İmparator ile ters düşen Metodios, cezalandırılmak üzere buraya gönderiliyor. Denen o ki; kilisenin altındaki mahzende 7-11 yıl arası hapis ve işkenceye maruz kalıyor. İmparatorun ölmesi ile yerine geçen oğlu tarafından affediliyor? Aya Yani inşa hikayesi de ilginç. İlk yapının tarihi; 1000’den önce. Sonra üzerine yapılanın 1453’de hasar gördüğü ve onarıldığı söyleniyor. Zamana direnemeyince, 1759’da bir onarım daha var. 1894’de ise depremde kullanılamaz hale geliyor. Sonrasında, şimdiki hali ile yeniden inşa ediliyor. İçi de dışı gibi çok güzeldir buranın. Fotoğraf tutkunlarına not!

 Ve tepede, eşsiz manzarası ile Aya Yorgi Kilisesi. Bayraklı tepe de, yolun hemen yanında 17. Y.Y.’ a tarihleniyor. Bir kompleks içinde kilise ve hemen altında ‘Garibi Manastırı’. Yoksullara yardım amaçlı kurulmuş. İki binanın inşa tarihlerinde karışıklıklar var. 1728 ve 41 tarihlerinden söz ediliyor. Yangınlar ve zaman olumsuz etkilemiş, 1897’de şu anki görünüme kavuşmuş. Manastırda, 1920’lerde ihtilalden kaçan Beyaz Rusların bir süre yaşadığı kaydı var. Her Ağustos’da Ortodoksların kutsal günü kutlanıyor. Şimdi de daha tepeler çıkalım. Burası ile karıştırılan, Metamorfosis Hristos Manastırına bakalım. İsa tepesi burası, mekan da 1000’den önceye tarihleniyor ilk yapıldığında. Kuşkusuz burası da zaman içinde iklimsel olaylara direnememiş fakat 4.Murat’ın yıktırdığı gibi not var! Ne kadar doğru bilinmez? Sonra tekrar inşası rivayeti. Günümüze ulaşan yapının 1900’lerde işlevini yitirip terkedilen olduğu belirtilmiş. Terk’den sonra da bir ara bakım geçirmiş. Yandaki eski duvar kalıntısı, belki de ilk halinin bir yansıması?

 Biraz deniz diyelim. Burgazada deyince ilk akla gelen plaj, tabi ki Kalpazankaya. Hatta adaya gitmeyenler bile adını duymuştur. Kalpazanlıkla ilgisi kanıtlanmasa da, bu adın verilişinin bir sebebi olsa gerek. Keyiflidir. Yukarıdaki restaurant da, şık lezzetlere rastlanır.

Madam Martha’nın ilginç hikayesi ile, adını alan koy’a geldi sıra. Kamp tutkunlarının vazgeçilmezi olan Martha koyu da,  gerçekten keyifli. Madam Martha’ya gelince; uzun saçları, takıları, bandanası ile ilgi çekermiş adada;  yaz, kış buradan denize girdiği rivayet. Evine gitmezmiş neredeyse. Mısır kökenli bir Ermeni deniyor. İstanbul’un ilk balerinlerinden.

 O yıllar, bu ilginç kişilik hakkında çokça dedikodu yayılmış burada. Dedikodulara dayanamayıp, intihar ettiği, eceli ile öldüğü, denize girip bir daha dönmediği söylentileri var. İz bırakmış, bu kesin.

Bunlar dışında, Çamkaya plajı, Süt koyu, Altı numara plajı da, deniz tutkunlarını mutlu edecektir. Konaklama tesisi sınırlı olduğundan, kalacaklar dikkat etmeli. Günübirlik de, çok hoştur bence. İskele civarında yan yana dizilmiş restlerde ve ileride eski fayton duraklarından sonra bulunacak birkaç iyi balıkçıda, nefis mezeler, ara sıcaklar ve bol balık çeşidine rastlanır. Ada olduğundan fiyatlar farklıdır karaya göre; biliniz. Şişli’de Rum ustalardan öğrendiği milföyü, yıllardır Burgazada da lezzet tutkunlarına sunan ustaya da selam olsun. Tatlı olarak alınız.

Ulaşım için Bostancı, Kadıköy, Kabataş tercih edilecek; vapur ve motor için! Bu arada, bizim gibi kendi tekneleri ile gideceklere, restaurantlara ait tonozlarda bağlanma imkanı sunuluyor. Mekanlara ait botlar teknenizden alıp, yemek sonrası da bırakıyorlar; daha ne olsun…

Burgazada da, Türk yerleşiminden sonra, diğer gayrimüslim topluluklarla keyifle yaşanıyor yıllarca. 6-7 Eylül olayları ve Kıbrıs çıkartması ise, özellikle Rumları, sonra diğerlerini de korkutuyor ve yavaş yavaş terk ediyorlar adayı. Bugün çok azlar ne yazık ki. Ada nüfusunun azalması ile Erzincan’dan devşirme yurttaşlar buraya yerleştirilmiş. Zamanla onlar da adalı olmuşlar; yerliden farkları yok.

‘Şu karşıdaki sandalı, görüyor musun? Bakın sahile yaklaşıyor. O’nu yürüten şey nedir? Kürekleri değil mi? Ya şu uçan martılar; kanatları yolunsa artık uçabilirler mi? Düşünce de böyledir! Dört duvar arasına kapatılmak istenirse; kanatsız kuş, küreksiz sandal oluverir, bütün manasını kaybeder.’

Evet, böyle diyor koca usta. Yine ‘parmak ısırtıyor’ kelimeleri seçiş, anlatım biçimi, benzetme ve daha pek çok olgu da; edebiyatta. Sait Faik adası dedik, biraz da anlattık ya; şimdi detay. 1906 Adapazarı doğumlu. Güçlü bir aileye sahip, sıra dışı kişilikte! Annesi her şeyi. Ticari başarısızlık sonucu, kalemin ucunda gelişen bir hayat. İçine kapanık, öfkeli, bazen korkak, kısmen başkaldıran, zaman zaman eğen, biraz melankolik, içselliği tercih eden bir kişilik.

 Satırları, böyle söylüyor bana! Yaşadığı, ölümünden sonra müzeye dönüştürülen evi ziyaret ettiğinizde, ‘o hayatı’; eşyalarda, kitaplarda, dekorda, her yerde gözlemleyeceksiniz bence! 1959’da açılan 1964’de Darüşşafaka himayesine geçen Sait Faik Müzesi, adanın önemli noktalarından.

Evet akşam oldu, ‘hava üflemeye’ başladı, demir toplama zamanı geliyor. Adalar Su Sporları klubünden söz edelim kısaca, buraya gelmişken. 28 kurucu üyenin 1963’de kurduğu klup; yüzme, sutopu, yelken branşlarında milli takımlarda yer alan sporcular yetiştirmiş. Kupalar, madalyalar kazanmış, enfes konumu ile buranın vazgeçilmezi. Emeklerine sağlık.

1846’dan bu yana düzenli vapur seferlerinin varlığı, adaları ‘kentin içinde, ama değil gibi yaşamak isteyenler’ için çok önemli. Adayı yürüyerek gezin, olmaz diyenler bisiklet kiralasın. İkise de çok keyifli. Adalarda ben, İstanbul’a arkamı dönerim, hiç bakmam o tarafa! Yeşil ve mavi varken, kaçırılır mı? Bence siz de öyle yapın. Bir an için bile kaçılır buraya, Burgazada’ya, nefes almaya.