İpek Halıcılık sanatının merkezi…

HEREKE

3 BİN YILDAN FAZLA BİLİNEN TARİH

Hereke, halısı ile ünlü elbette. Sadece ülkemizde değil tüm dünyada.

Tarih sayfalarındaki isim; ‘Charakeae’

İzmit ile İstanbul arasında. ‘Nicomedia’ ve ‘Constantinopolis’ yani. Buraya, ‘Ancyron’ da demişler geçmişte. Minik bir kıyı köyü.

Nefis bir denize sahip olması Hereke’yi deniz ürünleri konusunda zengin kılmış. Pırıl pırıl akarsulara sahip olması bir başka şansı. Hatta küçük bir çağlayana! Ama esas olay, İpekyolu üzerinde yer alması. Doğa ve koşullar Hereke’ye ayrıcalıklı davranmış!

Geçmişte ‘Mısır’, ‘İran’, ‘Lidya’, ‘Bitinya’ ve ‘Roma’ izleri görülür Hereke’de! Ama tarih sahnesindeki en önemli olay, Bizans İmparatoru Büyük Konstantin’in izleri! Çok fazla ipucu olmasa da, burada bir saray yaptırdığı, dinlenmek ya da sağlık için geldiği, hatta burada öldüğü rivayetler arasında!

Yapının, sonradan inşa edilen Hereke kalesi civarında olduğu da söylenir. Bu kale, tarih sahnesinde adeta yok olmuş sonraları!

Ben ‘Hereke’ belgeselini çekerken, sadece bir duvar parçası ayaktaydı; yıl 2006. İlerleyen yıllarda onarılıp, aslında yeniden yapılıp oluşturuldu.

1300’lerde ilk Türk egemenliği görülse de; 1402 ‘Ankara Savaşı’nda ‘Yıldırım Beyazıt’ın ‘Timur’a yenilmesi tüm bölgeyi etkilediği gibi burayı da etkilemiş. Hereke, Bizans’a geçmiş. 1419’da ‘Çelebi Mehmet’ zamanında geri alınmış.

1509’da taş taş üstünde kalmamış Hereke’de. Müthiş bir deprem, her yeri yıkmış. 

Hereke’de sanayinin izlerine bakacağız, zaten asıl onunla ön plana çıkmış!

Ama tarım göz ardı edilmemeli. Bu şahane topraklarda ve bereketli akarsular ile kiraz var, üzümde; zeytinde!

Tüm uygarlıklar, kentler suya, denize olabildiğince yakın kurulmaya çalışır. Hereke’de ilk yerleşim denize ve tatlı su kaynağına yakın kurulmuş. Ama Yukarı Hereke diye bir olgu var. Aslında tarihte de, kimi kentlerde yaşadığımız;  üst ve alt.  Değişik sebeplerle ve farklı koşullar ile gündeme gelebilir.

 Ama benim içim hep su kenarı önemlidir ya. Aşağı Hereke, özeldir!

Nefis bir koyun içine kurulmuş, keyifli balık lokantaları var. Eşsiz lezzetler, güzel bir manzara eşliğinde sunulur ki, doyum olmaz. Bu arada restaurant zenginliğinin yanında, konaklama tesisleri anlamında çok fakir Hereke?

Günü birlik ziyaret edilenler listesindedir. Uzun kalmak isteyenler; mesela hafta sonu, en yakın İzmit ve civarında konuşlanacak.

İstanbul’dan araba ile yaklaşık 1,5 saat. İzmit, 30 km mesafede!

Cumhuriyet ile beraber modernleşme yaşanmış tüm ülkede olduğu gibi burada da!

1924’de sinemaya kavuşmuş Hereke;  Cumhuriyet’den sadece 1 yıl sonra.

Devamında kumpanyaların durağı olmuş. İstanbul’dan Anadolu turnesine çıkan müzik ve tiyatro gruplarının ilk noktası!  Ve tabi ilk gösterim; burada!

Anadolu’yu gezen ve İstanbul’a dönen kumpanyaların da, son dinlenme ve gösteri durağı.

Hereke gerçekten çok özel.  Yaz aylarında, Yalova’ya veya ‘Prens Adaları’na geziler düzenlenirmiş.

Bir başka gelişim; spor! 1930’lardan başlayarak, futbol, basketbol, voleybol, tenis, masa tenisi, boks, atletizm, bisiklet ciddi manada yapılan spor aktiviteleri.

Ancak Hereke, su sporlarında öncü konumda. Yüzme, kürek, yelken dallarında sayısız başarılar var. Çok sayıda milli sporcu da yetişmiş buradan. Günümüzde de, ‘Hereke Yelken ve Su Sporları Klubü’ etkin biçimde faaliyette.

Gelelim asıl hikayeye. Hereke’yi, Hereke yapan olguya. Yıl 1843. İzmit Çuha Fabrikasını kurmakla  görevlendirilen  ‘Ohannes ve Boğos Dadyan’ kardeşler, rastlantı eseri  Hereke’de bir mola verirler.  Akarsuların güzelliğine, yeşil bitki örtüsüne bayılırlar. ‘Buraya da bir fabrika kurulmalı derler!

Zira şartlar son derece elverişlidir! Diğer yandan Osmanlı, 19. Y.Y. da, Avrupa Sanayi Devriminin etkisi ile, bir modernleşme çağına girmiştir. Topkapı Sarayı’nın terk edilip Dolmabahçe Sarayı’na geçişte bu yıllardadır.

Ohannes ve Boğos  Dadyan, fikirlerini ‘Serasker Rıza Paşa’ya açarlar ve kabul görürler. ‘İzmit Çuha Fabrikası’ndan artan malzemeler ile Hereke Fabrika-i Hümayun kurulur.

Ne var ki Padişah Abdülmecid’den habersiz bir iştir bu!

Fransa’dan jakar tekstil tezgah ve tasarımcıları getirtilir. Pamuklu ve ipekli kumaşlar dokumak için kurulan fabrikada, 75 tezgah çalışmaya başlar ve sorumlusu ‘Serkis Ağa’dır.

‘Hereke Fabrika’sı ürünleri, yurtiçinde mevcut saraylarda kullanılmaya başlar. Perdeler, döşemelikler, yastık yüzleri, yatak takımları…

İki yıl sonra fabrikayı öğrenen Abdülmecid, buraya bir deniz gezisi düzenler. Hereke’den geçerken, fabrika görününce ‘burası nedir’ diye sorar, Rıza Paşa’ya? Paşada; ‘Size bir sürpriz yapmak istedik der! ve fabrikanın kurulumuna dair bilgileri aktarır.

Abdülmecid dinler ve onaylar. Belli ki gelişmelerden memnundur, neden kendisinden habersiz yapıldığına ilişkin soru sormaz!

Zaman içinde, hanedan mensuplarının konutu olan Dolmabahçe sarayında, Hereke Dokumevi adı ile ana fabrikaya bağlı bir ünite kurulur.

Dünyada bilinen en eski halı; İ.Ö. 6 ile 3. Y.Y. arasına tarihlenen ‘Pazirik’!

1947-49 yıllarında Sovyet arkeologlar tarafından ‘Altay’ dağları, ‘Pazirik Kurganı’ 5. Mezar odasında bulunmuş. Günümüzde, St. Petersburg’da bir müzede sergilenmekte! 1.89 x 2 m ebadındaki pazirik halısının üzerindeki motifler, göçebe bir toplumun alışkanlıklarını, yaşam biçimlerini ve geleneklerini ortaya koymakta.

Bu da; ilk halının Orta Asya Türkleri tarafından dokunduğunun kanıtı olarak belirtiliyor.

Pazirik halısını;  İran kökenli ‘İskit’lere mal edenler de var! Halı sanatında günümüzde dahi, İran’ın şöhreti ortada! Ancak ‘İskit’ sözcüğü tarihte Orta Asya’da Avar’lar, Hun’lar ve Türk’ler için de kullanılmış!

Halının üzerindeki motiflerin göçebe Türk yaşam kimliğine uyduğu aşikar, o nedenle dünyadaki ilk dokunmuş halı da, küçük soru işaretleri olsa da Türk’lerin etkisi kesin!

Yıllar yılları kovalar.

Açılıştan yaklaşık 50 yıl sonra 1890’lar. Fabrika- i Hümayun’da halı üretimi başlatılmasına karar verilir.

Ladik’den, Gördes’ten, Manisa’dan halı ustaları davet edilir. Ortak akılda, ‘Gördes çift düğümü’ benimsenir.  Geleneksel desenlerde uygulanan bu çift düğüm tekniği ile beraber, halıcılıkta yepyeni bir stil oluşturulur’. En kaliteli yün ve ipekten, tamamen el yapımı dokunan, kesimi el makası ile yapılan bir Hereke halısının üretimi, yıllar sürer!

Zaman içinde Hereke Halısı kavramının oluşması, bu biçimde sağlanır.

 

Santimetrekarede atılan 100 düğüm bir rekordur.

1 milyon düğümün kimi desenlerde bir metrekareye denk gelmesi düşünüldüğünde, Hereke Halıcılığı, gerçekten sektörünün adeta ilahıdır. Hereke halısı, bu kalitesi ile Osmanlı’nın ilk ihraç ürünü olur! Özgündür ve kopyalanamaz! 

Yıllar içinde, ne yazık ki  ‘Hereke halısı’ adı altında çok sayıda başka ürün, pek çok farklı ülkede sahte biçimde satılmıştır!

Hereke halısının yüzyıllar içinde aldığı ödüller, zaten gerekli cevabı verir sahte üretenlere de, alıcılara da!

1892 Viyana, 1894 Lyon, 1910 Brüksel ve 1913 Torino’da kazanılan büyük ödüller.

İşte Hereke’yi var eden üstün değer! 

Çok ilginç hikayeler var bu beldeye dair.

1894’de Alman İmparatoru 2. Wilhelm ziyarete gelir.

İmparator’un konaklayacağı köşk, Yıldız Sarayında inşa edilir. Sonrasında Hereke’ye getirilip bir gecede kurulur! Köşk içindeki halılar Hereke imalatıdır, iç dizayn ilgi çekicidir!

Buraya ilişkin bir başka olay da, Osmanlı’nın yıkılma dönemlerinde. Balkan’larda ve doğuda sürekli kaybedilen savaşlar ve topraklar… Buralarda öksüz ve yetim kalan gençler, çocuklar. Bir bölümü Hereke’ye getirilmiş. Fabrika- i Humayun’da eğitilerek iş sahibi olmuşlar, bir taraftan da tahsilleri için yapılan okullarına devam etmişler. Zaman içinde de, burada evlenerek aile kurmuşlar.

Tren yolunun açılması ve 1950’lerde İstanbul-Ankara karayolunun düzenlenmesi ile güzergah üzerinde oluşu, Hereke’nin bilinirliğini arttırmış elbette. Ancak halıcılık olmasaydı, beraberinde renklenen sosyal yaşam olmayacaktı. Bu da belki farklı bir beldeyi ortaya koyacaktı?

1996’ya dek, 150 yıldan fazla hizmet etmiş; Fabrika-i Humayun.

Sadece kumaşlar, halılar üretmemiş, yaşamı şekillendirmeye büyük katkılar sağlamış. İstihdam yaratmanın yanında, ekonomik katkı, yurtdışına açılma ve tüm bu gelişmelerin ışığında toplumsal hayatın olumlu yönde gelişmesi. Mesela bir örnek; fabrikanın yemekhanesi, tatil zamanlarında düğün, nişan gibi törenlere sahne olurken, ayrıca tiyatrolara, müzik gruplarına ve çeşitli gösterilere ev sahipliği yapmış.

Birkaç gün kafa dinlemek için Hereke idealdir. Gittiğinizde tüm bu anlattıklarımıza sahne olan fabrikanın müzeye dönüşmüş halini görüp, beldenin tarihine eşlik edebilirsiniz. Yukarıdaki ‘kale’ keyifli bir manzara sağlar. 2.Wilhelm köşkü şık fotoğraflara dekor olur. İster akarsu kenarında dinlenin, suyun sesi ile hayat bulun, ister muhteşem koyda nefis yerel lezzetleri tadın. İsterseniz güneşi batırın.

Her şekliyle; Hereke huzurdur!