Bir rüya, bir masal gibi…

Söğüt burası;  daha ötesi yok gibi!

Ege’nin Akdeniz ile kucaklaştığı sularda, başka bir dünya sanki !

Demirin ırgattan boşalması ile, zincirin şakırdayan sesi.  Yeşil mavi karışımı, billur su ile buluşan demirin, derinlerden size selam vermesi. Üstelik, güzel bir seyir sonunda, tekne muhteşem bir koyda ise? Bundan zevk almayan kaptan olur mu? Tabi ki olmaz.  Demirimiz bu kez Marmaris’in inci koyu Söğüt de suyla buluştu. Teknemiz neta,  etraf muhteşem! ‘Yine mi güzeliz’? Hem de ne güzellik!  Söğüt’e daha önce de geldim. Karadan da. Hep aynı güzellik. Bırakın normal gezginleri, kimi kaptanlar tarafından bile karıştırılır; Karacasöğüt ile… O da ayrı güzeldir ya… Ama bu Söğüt bir başka! Uçsuz bucaksız güzellik, muhteşem bir deniz, sessiz ama sıcak insanlar, elbet muhteşem lezzetler… Bunların olmadığı yere gider miyim hiç?  Şaka tabi.

‘Denizin dalgalısı, yemeğin salçalısı’ der eski kaptanlar. İkincisini yöresel kadınların mutfaklarında bulmak olası; ama ilki zor. Özellikle Söğüt’ün ikinci koyu, büyük havalara kapalı! Diğer tarafı açık ama  yazın çok esmez. Fakat bazen Söğüt açıklarında havaya yakalandın mı; iş zordur!

Ünlü Yunan adası Symi, neredeyse tam karşıda. Silueti bu tarafa göz kırpar gibi. Aradaki ters denizler, kimi zaman özellikle Yunan’dan bize geçerken, kaptanları zorlar. Dehşetli hikayeler anlatılır buralarda! Biz dönelim Söğüt’e. Karadan buraya geleceklere. Bu güzel liman, Bozburun yarımadasının en ucu. Marmaris’e 60 km uzaklıkta. Araba şart. Takip edilecek yol,  Orhaniye- Selimiye yönü. Araç dışında ulaşım, kısıtlı denebilir. Merkez minibüsleri var ama, her an değil. Yollar da ben bildim bileli biraz sorunlu. Varsın olsun. Esnaf kızacak ama, daha az kişinin gelmesi bazen iyidir. Ortam bozulmaz.

Söğüt üç parçaya ayrılmış gibi. Merkez yukarıda. Coğrafi konum olarak denize yakın bölümler iki ayrı koyda. Her ikisinde de konaklama ve yeme içme tesisleri, irili ufaklı yer almış. Daha çok pansiyon ve butik hotel niteliğinde.

E, biz kaptanların vazgeçilmezi deniz ürünleri. Kalamar, sübye, ahtapot çokça… Balıklara gelince; Fangri, Melanur, Sokkan, İstina, Lagos, Sinarit, Takoz ve daha fazlası… Taptaze ve lezzetli bir sunum ile masada yerini alır.  Ben et severim diyenler mi var? Onlara da oğlak çevirme tavsiye olunur. Zaten kara yolu ile gelirken Söğüt’e;  onlar eşlik edecek size. Keçiler ve eşekler ile…

Ne kadar az biliniyor desek de, son yıllarda artan şöhret, Söğüt’e gitmek isteyenleri otellerini önceden ayarlamaya zorlar. Zira tesis sayısı, kısıtlı.

Üç bine yaklaşan nüfusu ile Söğüt; eski bir Rum köyü… Saranda adını aldığı söylenir. Aynı isimde bir koy da var. Tarihten açılmışken; yine bir yara, yine bir değer kaybı, yine bir ihmal. Sahip olduğumuz yüzlerce tarihsel mekana karşın;  kazı yapılıp gün yüzüne çıkabilmiş bir avuç yer. Çıkamayanlardan bir tanesi de burada; Söğüt’de.  Thyssannos antik kenti, buranın yanı başında. Ama kazılmamış, neredeyse hiç bilinmiyor. Evet burası bir Efes değil ama;  kazı yapılsa,  tarihe ışık tutacak bilgi ve materyaller bulunsa,  ülkemiz için iyi olmaz mı?  Evet para, evet sponsorluk,  bürokratik, coğrafik ve başka bir sürü engel. Çözülemez mi? Tabi ki evet; ama.

 Ayakta kalan birkaç duvar, belki birkaç taş, iklim ve tektonik hareketlere yenik düşmemiş sütun başlığı!   Oysa az bilgiye göre Thyssannos;  ticarette önemli. Karşı kıyıya savunma amaçlı donatılan özgün bir oluşum. Ne çare; detay bilinmiyor, pek çokları gibi!

Genelde yerli turistin ve teknecilerin rağbet ettiği Söğüt, son yıllarda özellikle yabancı teknecilerinde bildiği bir liman olma yolunda. Kapsamlı iskelelerin yapılması bunu tetiklemiş.

 

 Karşıda Symi adasındaki yat turizminin yansımaları ile oradan buraya geçen, ya da salt bizim kıyıları gezen kaptanları, çeşitli özellikleri ile buraya çekmiş.

Söğüt’de çok sayıda olmasa da tekne yapım ve tamir işi ile uğraşan küçük ve orta ölçekli işletmeler mevcut. Bu da bir artı elbette. Kimi zaman iskelelerde yer bulamayıp alargada demir de kalan yerli ve yabancı yatlar görülür… Onlar denizlerin güzelleri… Demirine ve zincirine  güveniyorsan, alarga da dön, ihtiyaç olduğunda karaya çık…  Bu arada yatlara kumanya hizmeti veren marketlerde mevcut… Söğüt’de organik tarım yapılıyor ve bu deniz turizmi dışında köye çok fayda sağlıyor. Darısı diğer bu tip köylerimizin başına… Payama (badem), harnupa  (keçiboynuzu) ve baklaya ayrı bir parantez. Siyah incir ve pekmez de anılmaya değer. Hepsi de Söğüt’e değer ve ün katan mamuller… Burada kadına, kadınımıza ama özellikle de Söğüt’lü kadınlara ayrı bir yer vermeliyiz. Kızlar gelinler, ana ve bacılar tarlada da çalışıyor, teknede de. Kaptanlıkta yapıyor, aşçılıkta. Otel de işletiyor, restaurant da. Soğan da doğruyor, palamar da bağlıyor. Ve ana tabi. Çocuk yetiştiriyor. Hepsine helal olsun. Ege kadını bir başka mı oluyor; bilmem. Bence kutsal…

 Son yıllarda buradan ev alıp, yerleşen yabancıların sayısı artıyor. Aynı olay yerli emeklilerimiz için de geçerli. Ne diyelim doğru yeri bulmuşlar. Evet Söğüt yaşanmalı, yaşatılmalı…