Gelirken ayrı; dönerken farklı!

KALEKÖY…

Tarihin içindeki cennet!

‘Nasıl bir coğrafyadır ki bu’? Çok duyulur evet; dünyada! Muhteşem doğanın içinde, benzersiz yerleşimler söz konusu.

Ülkemiz çok zengin bu anlamda. İşte bu zenginliklerden biri, önünüzde! Her zaman olduğu gibi, yine sihirli bir rotadayız. Kaleköy’e palamarı bağladık. Aslında; antik Simena’nın bir parçası. Coğrafya gerçekten özel! Kekova burası! ‘Kekikova’dan dönüşmüş! Bölgede kekik; müthiş.

Tektonik bulgular tam net olmasa da; ada olduğu söylenir. Ana karadan kopmuş olabilir mi? ‘Kakava’ da bir başka eski isim! ‘Dolichiste’ ise; tarihsel ad!

‘Üçağız’ (Teimiussa) olarak anılan yer de, hemen yanı başında bölgenin. Antik çağda, kente giriş yeri burası. Simena kalıntılarının büyük bölümü, sular altında. Berrak denizlerde çok şey görülür hala! Ama yok olanlar?

Bu bölgeyi anlatan kartpostallara konu alan en önemli foto; denizin ortasındaki lahittir. Foto; dünyaca ünlü. Aynı lahitin metrelerce yukarıda, çam ağaçları içinde çok sayıda benzerlerinin olduğu da, bir gerçek. Coğrafi hareketler, bölgede çok etken.

Peki, buraya nasıl ulaşacağız? Önce Kaş’a gelinecek. Antalya’nın keyifli ilçesi. Ancak bu yetmiyor Kaleköy’e ulaşmak için. İlk tercih deniz! Kendi tekneniz varsa, zaten sorun yok. Ama denizlere dikkat.  Parantez açalım buraya; gün batımında, Kaleköy’den Kaş’a dönenler, kimi zaman büyük denizlerle karşı karşıya kalabilirler. Gecelemeyi burada yapanlar için sorun yok.

Bir başka yöntem; Kaş’dan günlük turlarla Kaleköy’e gelmek. Evet tur keyiflidir. Öğle yemeği özeldir. Ama bir günde, hatta sayılı saatlerde köyü yaşamak neredeyse olanaksızdır. Tabi seçim, size bağlı.

Gecesini yaşamalı bence; köyün! Dingin lacivert sularda geceyi karşılamaya başlamak, hele şık lezzetlerle, belki bir iki kadehle eşsiz olacaktır.

Gün doğumu da farklı yaşanır burada. Kendi teknenizde uyanmak hele; çok başkadır. O kızıllık; apayrıdır tan saatlerinde! Bırakın Kekova’nın sularına bedeninizi! Tarihle iç içe yüzün. Kulaçlarca…

Çok konfor aramıyorsanız, köyde kalacak pansiyonlar mevcut. Bir seçenek olabilir.

Kara yolunu tercih edeceklere ise,  biraz sabır lazım. Kaş’tan belli bir noktaya kadar araba ile gelinecek. Sonrasında, kısmen zorlu bir parkurda yürüyerek ulaşılacak. Doğa yürüyüşü yapanlar sevebilir ama! Yalnız her gidilenin bir dönüşü var; unutulmaya!

Kaleköy; tepelere doğru uzanan 60- 70 hanelidir. 1. Derece sit alanı! Sadece yürüyerek gezeceğiniz köyde, evlerin kapılarında, merdivenlerinde, duvarlarda antik değer taşıyan materyallere rastlarsınız.

İ.Ö. 4. Y.Y.’a tarihlenen antik Simena; küçük bir coğrafyanın uzantısı. Yakındaki Aperlai (Sıcak Liman)’da bulunan sikkeler bu tarihi kanıtlıyor.

Likya uygarlığı, ülkemiz tarihinde de çok iz bırakmıştır. O izler burada da görülür.

Nekropol kalıntılarının diğer antik kentlerden daha fazla günümüze ulaşması; yani kısaca mezarlar nereye işaret? Acaba hayata tutunmayanlar mı etken burada?

En eski yazıt; İ.Ö.79’a tarihli! Bir roma hamamına ait. Bu bölge; sanırım coğrafi konumu gereği, ya da başka nedenlerle tarihte iz bırakacak savaşlara, antlaşmalara sahne olmadığından; antik çağ için çok önemli bulgulara sahip değil. Bu nedenle adından az söz edilir! Muhteşem coğrafya; o dönem için özel değil anlaşılan!

Pelinius’un anlatımları var, kente dair! Ancak bilgiler tam kanıtlanmamış. Bu nedenle detaylara girmiyorum!

Simena; ‘Apollonia’ ve ‘İsindra’ ile o asırlarda ortak bir oluşum içinde yer almış! Bir şehir birliğigibi düşünmeli! Ancak bu sözü edilenler de, antik çağın önemli kentleri değil. Sonrasında, Roma İmparatorluğu’na katılarak bağımsız bir şehir olmuş. Gerçek kayıtlara dayalı bilgiler, yazık ki çok az!

Kaş’dan Kaleköy’e tekne ile geldiğinizde; ilk önemli oluşum ‘Tersane Koyu’. Berrak sularda demirleyin ve mavinin keyfini çıkarın. Yaklaşık 5-7 metre derinlikteki liman kalıntılarının görseli büyüleyicidir! Sabah kalkan tur tekneleri buraya erken yanaşır ve demirler. Öğleden sonrası daha iyidir. Bu arada son yıllarda artan tekne sayısından dolayı yer bulmakta güçlük çekebilirsiniz! Varsın olsun. Ama bir şekilde yaşayın burayı. Burada deniz kestanelerine dikkat! Çıplak ayakla dokununca batar; günlerce sıkıntı yaratır. Çaresi zeytinyağıdır! Bedeninizle buluşan her yere zeytinyağını sürün, akışkanlık zaman içinde kestanenin sivri dikenlerini vücuttan atmanıza yardımcı olur!

Tekne ile gelirken, iskele baş omuzlukta Kaleköy görüldüğünde, ters tarafta sancakta antik kentin sokak kalıntıları, suya uzanan merdivenler görülür. Çarpıcı resimdir! Buralarda denize girmek yasak. Tabelalar sizi uyaracak zaten. Kendi tekneniz ile geliyorsanız, sancaktaki kent kalıntıları ile mesafe bırakın. Bu koridor, tur teknelerinin yoludur, deniz trafiği bazen baş döndürücü olabilir.

Köye yaklaşınca, turkuvaz suların yanında başka bir sihir bekler sizi. Adaçayı ve kekik kokuları. Keçiboynuzu ve diğer bitkiler, tarihin içinden fışkırır adeta! Kaleköy’ün özelidir…

Nüfus kışın yaklaşık 200 kişi. Evlerin pek çoğu yazın pansiyon olarak kullanılır. Turizm, köyün tek gelir kaynağı. Kadınlar çalışkandır. El emeği göz nuru hediyelikler yaparlar, yerel otları toplar, kurutur satarlar. Lokantalarda eşsiz lezzetler yaratırlar. Erkekler de genelde teknelerde çalışır. Gezi ve balıkçılıkta.

Bu manada, kışın buraya bir hüzün çöker. Geleni, gideni azdır! Günlük geziler biter, tekneler bakıma alınır. İşte o zaman da balık ve kalamar avı başlar! Deniz, doyurmaya devam eder köyü!

Kaleköy; Kaş’a 33 km. Demre’ye 20, Antalya merkeze 165 km. mesafede. Kekova; 260 km2’lik bir alan. Özel çevre koruma statüsünde. Bu konumu ile ülkemizde çok farklı bir konumda!

Köy içinde yürüyerek göreceğiniz güzelliklerin yanında, kano keyfi de yaşayabilirsiniz. İç taraf durgun bir denize sahip olduğundan, özellikle son yıllarda pek çok tesis, kano turizmi başlattı. Keyifli de oldu. Yerli, yabancı konuklar, rengarenk kanoları ile gezinti yaparken, bambaşka görüntüler ortaya koyuyorlar. Köyün, uzaktan görünümü, fotoğraflıktır bu nedenle kano ile açılıp uzaktan görüntü almak mümkün!

Şimdi yukarılara çıkalım; köye tepeden bakalım. Manzara müthiştir. Elbette buradaki fotoğraf çok daha özel. Sanki bir ressamın dokunuşu gibidir; doğal tablo!

Antik kalıntılar… Kale kısmen ayakta. Hala görkemli. Keşke daha sağlam gelebilseydi günümüze. Olsun; ondan dolayı Kaleköy deniyor buraya!

300 kişi kapasiteli, yedi sıralı tiyatro da; kısmen ayakta. Yanı sıra; az da olsa, su sarnıçları, tapınak-kilise kalıntıları bugünlere gelebilmiş. Şüphesiz en çarpıcı olanlar; köyün her yerine dağılmış olan lahitler.

Dünyada gerçekten de az bulunan bu coğrafi yapıdaki tarihsel kanıtlar daha fazla olsaydı, turizm değeri tabi ki çok yüksek olacaktı.

Gelelim lezzetlere. Sayıları gün geçtikçe artan lokantalarda keyifli tatlar, Akdeniz mutfağının özelliklerini taşır. Köyün bayanları, zeytinyağlı meze çeşitlerinde, kızartmalarda efsaneler yaratabilirler. Batılı anlamda bir mutfak bulunmaz ama lezzet pek çok yerde doruklara çıkar. Günlük tur teknelerinin öğle yemeği molasında anlaşmalı lokantaları, genellikle kendi aile işletmeleri. Dedik ya, erkekler denizde, kadınlar karada çalışır.

Börülcenin, patlıcanın, taze fasulye ve bamyanın, yanı sıra daha pek çok sebzenin türlü çeşidi sofraları süsler. Halis zeytinyağının katkılarını unutmayalım. Her türlü ara sıcak ve ana sıcak yemek bulmak olası. Ama balık başka tabi!

Bölge sularında Akdeniz havzasına ait balık bulmak mümkün. Çipura ve levrek zaten bilinir de; Akya ve Granyoz bulursanız değerlendirin derim. Benim son zamanlarda tek seçimim takoz Barbun’da nar gibi kızarıp sofranıza gelirse, keyifler sizinle demektir.

Ülkemizin bir özel rotasını daha sizlerle paylaştık. Türkiye cennet. Kaleköy’de bu cennetin bir parçası. Birkaç gününüzü ayırın. Sakin, dingin bir süre iyi gelecektir. Kaleköy, farklıdır!