İSTANBUL’UN YANIBAŞI, KADIKÖY’ÜN TADI TUZU!

KANDIRA BURASI…

Lezzetin yanında, doğa, tarih ve daha fazlası

İstanbul’dan çıktım, vurdum yollara. Lezzet yolculuğumu desem acaba? Epeydir merak eder dururdum. Kahvaltımın vazgeçilmezi, nefis, sapsarı, taptaze yumurta. Salt yılbaşı aklımıza gelen, ama her daim yenmesi gereken, kümes hayvanlarının en muhteşemi, hindi. Yanında da,  tabi diğerleri. Yaptığım müthiş yoğurtların ana maddesi; süt ve nefis kaymaklı yoğurt! Tüm bu ürünler adeta bölge ile özdeş. Neden? Çok basit, yıllardır aynı güzellikte, aynı lezzet ve kalitede üretiliyor! Dahası, yerel halk için ciddi bir gelir kaynağı. Çok sayıda çiftlikte, yerel usuller ile üretilip, İstanbul’un hatta Türkiye’nin pek çok yöresine satılıyor. Köftesi, sebzesi, balığı, ekmeği. Tek başına bir mutfak bu! Neresi mi; Kandıra burası… Dedik ya İstanbul’un yanı başı, tadı tuzu. Kadıköy esnafının da alışveriş merkezi… Evet, çıkın o ünlü pazarlara, ürünlerde Kandıra adına sıkça rastlayacaksınız. Kadıköy halkı sever çünkü bu ürünleri… Manda ve inek sütü karışımından yapılan Kandıra yoğurdu ve ayranı ile, ıspanaklı pazılı ‘mancarlı pideyi’ tatmadan gelmeyin. Dönüşte de almayı unutmayın, çok ekonomik.

Kandıra; kandere, kanlıdere isimlerinden türemiş olabilir. Selçuklular zamanında savaşlara sahne olduğu rivayet! Dede Korkut hikayelerinde KANTURA denen bir yerden söz edilir. Acaba burası mı? Tarihsel bazda çok fazla bilgi, ne yazık ki yok. Kandıra’nın hemen yanı başındaki birbirinden güzel doğa harikaları Kefken, Kerpe, Seyrek ile ilgili, parça parça bilgiler var, ama sağlıklı değil!

 Özetlemek gerekirse; İ.Ö. 3000’lere uzanan bir tarih. Roma İmparatorluğu sonrası Bizans’ın çok uzun zaman hakimiyetinde. Sonra Cenevizlileri görüyoruz buralarda. Ve tabi Osmanlı İmparatorluğu.

 1500’lü yıllarda başlayan bu dönem; bölgede ki gemi yapım ve tamir işine ciddi bir ivme kazandırmış! Gemicilik, teknecilik tarihte hep var olmuş burada. Bugün bile izleri sürmekte. Muhteşem lezzetli balıkların sofralarda yerini almasında da, etkili bu!

 Burada kuzey rüzgarları eksik olmaz. Yaz kısmen ılıman olsa da, kış sert geçer. Hem dağlık hem de denize yakın olması farklı bir atmosfer yaratır. Kayalık oluşum sert bir mizacı betimlerken, yemyeşil sayısız ağacın örttüğü kuşak, bambaşka fotoğraflar çıkarır karşınıza.  

Devasa meşe ve gürgen ağaçlarını sadece izlemek bile, haz verir insana. Batı Karadeniz hırçın ama bir o kadar güzeldir. Salt doğası ile değil. Yetiştirdikleri de özeldir.

 Denizden çıkan tüm canlılar müthiş bir nefasetle sofranızda yer bulurken, karasal hayvanların farklı lezzetleri de süsler o masaları. Dahası bin bir çeşit sebze, elbette meyve ve tatlı adeta sofradan kaldırmaz sizi.

Hadi çevreye bir bakalım. İlkin Kerpe… Kandıra’nın yanıbaşı. Bazı kaynaklara göre 7.y.y’da Milet ve Megara kolonilerinin burayı bir liman olarak kullandığı belirtiliyor. Gerçekten de tarihi limanın blok taşları, günümüzde de su altında son derece ihtişamlı.  Fotoğraflık yani… Fotoğraf demişken bu bölgede pek çok reklam filmi, klip ve dizi çekilmiş. Bölge, filmcilerin gözünden kaçmamış. Kefken de, başka bir ‘güzeli’ buraların. Ve özellikle balığı ile ‘palamut’a ayrı bir parantez’ meşhur Seyrek. Pembe kayalar, Midye koyu, Kapri plajı, Sarısu, Sardala koyu, Bağırganlı ve daha niceleri. Hepsi burada!

Denize gir, trekking yap, uçurtma uçur, ‘çocuk ol’. Gör ve yaşa! Hepsi görülmeye, yaşamaya değer inan. İstanbul’a bu kadar yakın, bu kadar farklı bir doğa parçası! Kaçırılmaz! O zaman bakalım mesafelere, yollara. İstanbul’dan karayolu ile giderken doğa ile baş başa, yeşillikler içinde, Şile üzerinden ulaşım mümkün. Diğer alternatif; Tem otoyolu ile İzmit’e ulaşıp, oradan Kandıra’ya dönmek. Saydığımız diğer güzel merkezler de, araba ile hemen ulaşılacak yakınlıkta. İstanbul’dan ortalama süre; 2 saat. Ama değer. Benim önerim tabi işiniz müsaitse, hafta içini tercih etmeniz. Zira özellikle yazın hafta sonları çok kalabalık oluyor. Kandıra deyince, gelenekselin günümüze bir başka yansıması.

Kandıra bezi. Söz etmezsek olmaz! Osmanlı’dan günümüze taşınan bir kültür. Rengarenk, Türk motiflerini içeren Kandıra bezi, aslında ketenin bir başka cinsi. Buralarda dokumacılık kursları hep gündeme gelmiş. Aslına uygun biçimde, hala evlerde deneyimli aile büyüklerinin kontrolünde üretiliyor. Reklam bazlı bakıldığında ‘Şile bezi’ kavramının altında kalmış! Gelin kızların geçmişte çeyiz sandıklarının vazgeçilmezi; bugünün ilkbahar –yaz kreasyonlarının popüler kumaşı, giysisi veya aksesuarı. Kandıra ya da Şile ne farkeder ki? Hepsi bizim gelenekselimiz!

Lezzetiyle, doğasıyla, tarihi ile bir yolculuğa daha çıkardık sizleri. Evet, Kandıra ve çevresi, pek çok kişinin bilmediği ya da görmediği, ‘şık bir rota’. Arabayla, motorla hatta bisikletle bireysel ya da gruplar halinde; olmadı, tarifeli otobüs seferleri ile kolayca ulaşabileceğiniz bir cennet. Rahat giysiler ve rahat spor ayakkabılar tercih edin. Ve son not;  fotoğraf makinelerinizdeki hafıza kartını kontrol edin. Zira eller yine deklanşörde olacak. Hadi bakalım…