İspanya’nın ‘sonradan olmuş’ güzeli;

MADRİD

Tapas cenneti, boğa güreşinin merkezi, futbolun kalbi,
Katalonya’nın rakibi, ülke başkenti…

Bir kenti anlatmaya başlarken, farklı özellikleri ön plana çıkınca oradan başlıyorum! Madrid mesela. Paris ve Londra’dan sonra, AB’nin en büyük başkentlerinden!  İngiltere, AB’den çıktığında ve üye  sayısı arttıkça, farklılıklar gündemde olacaktır!

Madrid burası; İspanyol ‘aristokrasisi’nin yaşam alanı;  politik merkez ve başkent!

Yüksek bir plato üzerine konumlanmış,  gece yaşayan bir yer! Özelliklerine bakalım, farklı tarihlere de not düşelim!

‘Don Kişot’ ve ‘Sanço Panço’; değirmenlerin savaşçısı ve yardımcısı, burada; heykel ihtişamlı! ‘Plaza Espana’da! Cervantes burada çünkü!

 Dünyanın en büyük sanat koleksiyonu müzelerinden Prada! Madrid’de!  8 binden fazla tablo, 5 bin civarı çizim, bin civarı heykel, madalya, para ve başkaları!  Goya ve Velazguez eserleri de; bonus!

 Şehrin temsili kapısı, yapıldığı dönemde Avrupa’nın en büyüğü, Puerta de Alcala!  Kraliyet Sarayı, 2800 oda ve 130 metre uzunluk ile, kıtanın en büyüklerinden! 13 Y.Y.’dan itibaren, Kraliyet hanedanın kullandığı,  silah ve zırhlar da burada.  Dahası Goya, Sorolla ve Caraviggao’nun tabloları da.

 Vee;  Sol meydanı! İspanya’da yolların başlangıç noktası. Her kaldırım taşında, uzaklık ölçüleri var!

Burası;  İspanya’nın ortası, Avrupa’nın güneybatısı, İber yarımadası’nın kuzey doğusu. 5 milyona yaklaşan nüfusu ile özel! Olmasa, niye gidelim ki?

Manzanares ve Jarame nehirleri arasında uzanan, 1.020 km2’lik bir kent!  % 70’i katolik.

 Farklı dinler, farklı diller. Yazın sıcak, kışın bazen çok soğuk. Yine de, her daim gidilir, ama bahar idealdir. Direkt uçuşlar vardır ülkemizden; ulaşım sorun olmaz. İçerde de aynı.  12 km. mesafedeki havalimanı’ndan sonra, metro, otobüs ve taxi sorunu yok.

 Kent içinde yayalara sonsuz saygı; yaya gezmeli bence kenti, hava müsaitse!

Keyifli sokaklar, meydanlar ve yapılar; inan hepsi fotoğraflık. Tabi çok özelleri var, onlar ayrı! Konaklama hiç sorun değil bu kentte; turizm özel çünkü onlar için!

Gezelim artık, Plaza Mayor’dan başlayalım mesela!  Araya tarihsel bilgiler de sıkıştıralım ama! Tam bir gezi olsun bu!  Zaman zaman, ‘tapas’ molası verelim. Geceleri uçalım!? ama öncesinde benzersiz mekanlarda, keyifli lezzetlere dalalım!

Evet, kentin kalbi, Plaza Mayor!  Geçmişte, boğa güreşlerinin, idam cezalarının, taç giyme ve kraliyet düğünlerinin yapıldığı yer. Meydanın tam ortasında, burayı inşa ettiren Kral 3. Felipe’nin heykeli yükseliyor. Dört tarafı, muhteşem balkonlu barok stili binalar ile çevrelenmiş. Yılbaşı kutlamalarının da merkezi olan Plaza Mayor’un balkonlarında,  kimi zaman 50 bin kişi izlermiş meydanda olanları. Hemen yanında, Casa de la Panaderia dikkat çekiyor.

Meydandan, Almudena katedraline uzanan Calle Mayor, ortaçağın ana caddesi. Hazır katedralden söz etmişken, bu gotik şaheseri biraz açalım. Mudeyna,  Arapça’da ‘kale’ manasında! Eskiden, bu isimde bir cami yükselirmiş burada. İslam işgali bitince, 1083’de yıktırılıp, katedralin inşası başlamış ve 100 yıldan fazla sürmüş yapımı. Madrid Roma Katolik başpiskoposluk merkezi burası!  Prens Felipe’nin de evlendiği mekan!

Bu bölgedeki yerleşimler tarih öncesine dayanıyor. Daha yakın geçmişte ise İber’ler ve Keltik kabileler sahne almış. İ.Ö. 2. Y.Y.’da Roma yerleşimini takiben, Vizigot işgali var.  Sonrasında yıllarca sürecek İslam egemenliği. Mayrit (su yolu),  Matrice (su kaynakları)  kentin isminin dayandırıldığı tezler. Bölge çorak ama buralar sulak!

Cordoba Emiri 1. Emir Muhammed, bugünkü Kraliyet Sarayının olduğu yere,  bir kale/saray inşa ettiriyor. 9.Y.Y. Uzun yıllar süren İslam hakimiyeti; 1085’e gelindiğinde Kastilya Krallığının egemenliği ile son buluyor. Kral 6. Alfonso. Sonrasında mimari atılımlar, ortaçağda Güney Amerika’dan gelen değerli madenler ile hızlanıyor. 2. Philip’in, 1500’lerde tahtı bu kente taşıması ile Madrid, zirveye oynamaya başlıyor. 3. ve 4. Philip dönemlerinde çok parlak günler yaşayan kent;  1700’lere gelindiğinde, Portekiz işgali ile karşılaşıyor. 2. Carlos döneminde bir toparlanma sonrasında ise,  1800’lerde Fransız işgali gündeme geliyor. Kısaca Madrid’de çalkantı hiç bitmiyor! Aslında İspanya’nın genelinde.19 Y.Y. sonlarında ciddi bir ekonomik kriz var.

Vee, İspanya iç savaşı. 1936-39 yılları arasında 600 bin kişinin ölümü ve Franco’nun diktatörlüğü. 2.Dünya Savaşı sonrasında da durum benzer! 1978’de Franco’nun ölümüne dek geçen süre de, yaşam savaşı!  Diktatörün ölümü ile sürgündeki Kral 1. Juan Carlos’un ülkeye dönüşü ve modern bir anayasa ile parlamenter demokrasinin kuruluşu. Gerçekten çarpıcı!

 Gelin, kentin simgelerinden sayılan bir yere gidelim, anlatmayı da sürdürelim. Kibele (Cibeles) meydanı. Aynı isimdeki çeşme de özel bu kent için. İsim malum Roma tanrıçasından.  Dahası meydanda 1900’lerde ‘Posta idaresi’

 olarak hizmet veren yapı, ‘saray’ görülesi. Az ötede Banco de Espana, Casa de America, Palacio de Linares;  sizi Madrid’ e bağlayacak.

Haydi bir mola verelim, yerel lezzetler bakalım. ‘Tapas’dan söz ettik malum,  küçük küçük meze tabaklarında, envai çeşit tatlar. Burada sadece ‘Tapas’ yapan barlar var. İçkinizi yudumlarken, size eşlik ediyor. ‘Paella’dan söz etmeden olmaz;  İspanyol klasiği. Türlü çeşitleri var, hepsi de leziz. ‘Cocido’ ve ‘Huevos Rotos’da, değişik; leziz. Yanında isteyene Sangria! Belki, bira ya da kahve. İspanyol sütlü kahvesi, meşhur.  Kalamarlı sandviç ile nasıl gider bilmem ama tercih eden var. Kahvenin yanında bence geleneksel tatlıları ‘Churros’ denenmeli. Halka şeklinde.

Sayısız bira ve şarap çeşitleri var. Bölge zengin bu açıdan. Et çeşitleri de, şarküterilerde sizleri bekler. ‘Sangria’ bazılarına yabancı gelebilir.  Meyve ile zenginleşmiş şarap aslında. Ben pek sevemedim, ama seveni çok.

Yalnız dikkat, siesta’da her yer kapalı. Öğle yemeği servisi 14’den, akşam ise 22’den sonra başlar. Öğlen için bir tavsiye de gelsin o zaman;  Mercado San Miguel. Keyifli!

Şehrin lezzet durakları, aynı zamanda konaklama tesislerinin de sıralandığı, Plaza Mayor, Gran Via, Plaza de Santa Ana, Puerta del Sol, ve Plaza de Colon‘da!

 Sokaklar, pub’lar, cafel’er, cıvıl cıvıl!  Kimse evde oturmuyor sanki! Hareket deyince, gece hayatını sevenlere de,  Malasana ve Chueca tavsiye olunur.

 Madrid, sokak eğlencelerinin,  festivallerin kenti!  İspanyollar eğlenmeye bayılır. Her yıl Ağustos ayında,  San Ceyatano,  San Lorenzo ve La Ploma da,  renkli sokak partileri,  sizi bekler. Daha erken gidecekler için,  Mart ayında,  kentin koruyucu ‘Azizi’ne adanmış ‘San Isidora’ festivali’ne not düşün. Buraya kadar gelmişiz, ‘boğa güreşi’ nerede diyenler, rotayı Las Ventas’a çevirecek. Çok var ama;  burası özel. Ama en eskisi; Plaza de Toros!

 Şimdi de flemenko!  Gerçekten ne zenginlik değil mi?  Anlat anlat bitmiyor ki; fazlası var. Ben, muhteşem gösteriler izledim; flemenko’ya dair. Birkaç adres vermek gerekirse; Teatro Compac Granvia, Teatro Colliseum, Teatro lope de Vega.

Şimdi; biraz da spor.  Kentin iki ezeli rakibi Real Madrid  ve Atletico Madrid takımları, futbol dünyasında  uluslararası marka. Ateşli taraftarları var. Real’in genelde üstünlüğü olsa da, rakibi mücadeleyi hiç bırakmıyor. Ve bir futbol mabedi,  Santiago Bernabeu. Kemik seslerinin geldiği alan. Kıran kırana maçlar, burada yapılıyor. Dünyanın bin bir

ülkesinden müdavimleri var. Merkeze yakın, kaçırmayın!

Peki, ‘Madrid’den ne alabiliriz?’ diyenlere, öneriler geliyor, şimdi de.

Gran Via, Calle Serrano,  Calle del Arenal,  Calle del Carmen, ya da Calle Jorge Juan’daki, sayısız mağazada, yerel hediyelikler, şaraplar, zeytinyağlar, şekerleme çeşitleri, seramik süsler ve deri aksesuarlar bulabilirsiniz! Buralar aynı zamanda, mola vereceğiniz çok çeşitli cafe, bar ve rest’leri de barındırır!  Ben çok farklı bir yerde mola vereceğim diyenleri,  Pargue del Retro’ya alacağız! 100 yıldan beri gündemde,  içindeki göl harika, tekne ile gezin! Şeffaf saray Palacio de Cristali, Palacio de Velazgues’i görün, ve sokak müzisyenleri ile beraber olun; çok değerli.

Bitti mi?  Hayır devam ediyoruz. Madrid‘de sayısız müze ve sanat merkezi var!  Listenizde olmalı. Mesafeler uzak değil, ulaşım kolay!  Opera binası mesela, Donanma, Reina, Thyssen-Bornemizsa müzeleri!  Bir kült, ‘çilek yiyen ayı heykeli’.

Picasso,  Mira ve Dali için ayrı salonları ile ‘Kraliçe Sofia’ müzesi; bambaşka. Müthiş yapılar tam fotoğraflık; ‘Real Basilica de San Fransisco el grande’!

 Vee son olarak da Mısır’ın bağışı,  Asuan kentinden buraya taşınan, İ.Ö 2. Y.Y.’a tarihli, yaşam ve bereket sembolü kabartmaları ile ünlü ‘Debod tapınağı’.

Daha da anlatacağım ama, siz keşfedin Madrtit’i!  İz bırakacak sizde de; kesin!