Ülkemizdeki antik kentler içinde gerçekten üst düzeyde…

AFRODİSİAS

Sahip oldukları çok fazla; günümüze kalanlar ile sıra dışı!

Afrodisias, buluntuları ile çok özel. Toprak altında yatanlar ile belki de çok daha başka bir kent?

Şu anki hali ile kent, 2017’de UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine taşınmış!

Aydın ilimizin ‘Karacasu’ ilçesi, ‘Geyre’ Mah. burası…

O ünlü ‘Menderes’ nehrinin bir kolu, ‘Dandalaz’ (Marsynus) çayı vadisinde kurulmuş. Denizden yaklaşık yükseklik 600 m. civarında! Coğrafya hayli vahşi; ama kurulan kent, döneminde son derece modern!

Tanrıça Afrodit’den adını almış ve binyıllarca yaşamış burası!

Afrodisias bir tanrıçalar kenti aslında! Ön Asya’nın ‘İştar’ı, ‘Astarte’si bu topraklarda ad bulmuşlar yıllar öncesinden! Ve tabi Anadolu coğrafyasının ‘Kybele’si… Ve son olarak da Grek kökenli ‘Afrodit’…

Doğu ve batı kapıları için bile bu kent fotoğraflanır! Salt kapı demek doğru değil aslında! Tam olarak açıklanamıyor şu ana dek! Belki de yerel sanatçıların kalitelerini ortaya koyması için düşünülen bir yapı! ‘Tetrapylon’, buranın en özel yeri ve kentin simgesi! Çok yeni ortaya çıkarılmış! 1990’larda  ulaşılmış.

Ama günümüze kalan çok başka buluntular ile Afrodisias farklı özellikleri ile ön planda!

30 bin izleyici kapasitesi ile ‘Stadium’, I.S. 1. Y.Y.’a tarihli… Farklı düşünceler olsa da, ülkemizde ortaya çıkarılanların en büyüğü? 270 m. X 59 m. ebatlarında! Pist uzunluğu ise, 178 m. X 40 m… Gerçekten devasa aslında!

Söylenenlere göre; ülkede ilk, Avrupa da ise ikinci?

Burada bir çelişkiye de parmak basmak lazım!

Kentin toplam nüfusu en üst yıllarda 15 bin civarında! Buraya neden 30 bin kişilik ‘Stadium’ yapılsın ki? Elbette civar kentlerden gelenler de var, ama yine de düşündürücü!  Zamansal farlılıklar, yenileme çalışmaları olabilir?

Ele geçebilen ve birleştirilen unsurlar ile bugün Afrodisias’ın en önemli olgusu olarak akıllara kazınmış.

 

Ve tabi özel; ‘Afrodit Tapınağı’… İlk yapılaşmanın tarihi, ‘arkaik’ döneme kadar gidiyor. Sık gördüğümüz bir olgu bu tip yerleşimlerde!

Yeni tapınaklar yıkılan eskilerin üzerine inşa edilir! ‘Ion’ tarzında 8 X 13 sütun dizinli bir yapıymış burası.

Bir ismi görüyoruz burada, ‘Zoilos’! Sonrasında da karşımıza çıkacak?

 

I.O. 1. Y.Y.’da başlayan bir inşa süreci var ki herhalde dillere destan… Resmi olmayan kayıtlara göre I.S. 130’lu yıllarda bitirildiği söyleniyor ki, ciddi bir zaman! Yapı tabi kısmi destekler ve tadilatlarla 11.Y.Y.’a dek kullanılmış! Yaklaşık 6 asır kilise olarak ama, Hristiyanlığın kabulü ile…

İrili ufaklı 14 kadar sütun ayakta ve bize o günleri yansıtmaya çalışıyor.

Kenti gezerken dikkat etmeniz gereken bir nokta da; iki özel meydan. Tiyatro ile ‘Afrodit Tapınağı’ arasında yer alan ‘Agora’. Zaten kentin ticari merkezi bu meydan! Dönemine göre 8 bin kişilik bir kitle burada bulunurmuş.  

Afrodisias’da başka kentlerde pek görmediğimiz bir olgu var. ‘Agora’ ticari manada tabi ki özel ama, farklı faaliyetler için de kullanılmış. Belki sergilemeler ya da küçük eğlenceler?

Diğeri ise ‘Tiberius Portiko’su! Roma’nın kentte emeği geçen İmparatorlarından!

‘Tiberius’un başlattığı, ‘Neron’un bitirdiği bir yapı; ‘Sebasteion’!

Üç katlı olarak yapılan revaklı yapı, çeşitli özellikleri ile antik dünyada bir ilk! Burada da ‘Dor’, ‘Ion’ ve ‘Corint’ düzenli sütunlar bir arada kullanılmış ve bina bunlar üzerinde yükselmiş! Roma döneminde İmparatorlar bir anlamda tanrı sıfatını taşıyor ve mitolojik tanrılarla bir arada oldukları kabul ediliyor! Ve her iki olgunun beraber yer aldığı bir kutsal alan. Döneminde çok sayıda kabartma, heykel ve büstlerin olabileceği söyleniyor? 200’den fazla deniyor? Yapının günümüzdeki hali bile son derece çarpıcı. Bu anlamda inandırıcı!

İlk kazılarda ‘New York Üniversitesi’ni görüyoruz… Sonrasında ‘Oxfort Üniversitesi’nin katılımı var! 

Özellikle geç ‘Helenistik’ dönemin ardından Roma döneminde daha da özel hale gelen bir kent, burası…

‘Kenan Erim’ hoca 30 yılı aşkın sürede bu muhteşem şehri günümüze taşımak adına olağanüstü çaba harcamış. Elbette kazılarda görev alan çalışma arkadaşlarının katkısı ile… 

1990’da vefat eden hocadan görevi devralan kişi, ‘Roland R.R. Smith’… Hocanın ölümünden beş yıl kadar önce!

I.S. 3.Y.Y.’da Roma döneminde ‘Karia Egemenliği’nin başkentinden söz ediyoruz…

‘Stephanos’; ilk kuruluş için I.O.13. Y.Y.’a işaret ediyor. Acaba? O denli eski olabilir mi?

Diğer pek çok bilgi, kentin tarihini I.O. 5. Y.Y.’a dayandığı ile ilişkili.

12 Y.Y.’a kadar yaşayan kent, sonrasında tamamen terk edilmiş!

Tiyatro özel kentte, yapılaşma da çok ilginç! Seyirci kapasitesi son derece az böyle bir yerleşim için! Neden acaba? Sadece 8 bin kişilik kapasite var?

‘Dor’, ‘Ion’ ve ‘Corint’ düzenli sütunların bir arada kullanımına burada da rastlıyoruz!

Sahne binasının, Anadolu topraklarındaki en eski üç katlı yapısı olduğu düşünülüyor?

‘Zoilos’… Kim bu kişi? Yine onun adına rastlıyoruz, tiyatroda da! Aslında bir esir, ama sonrasında bir zengin! Bu kente değişik zamanlarda değişik yapılarda finansal destek sağlamış! 

Bu arada inşa yapısı I.S. 2. Y.Y.’da değiştirilmiş. Ve gladyatör döğüşleri için tekrar tasarlanmış. Tiyatronun kazılması 1966’larda!

Ama ilk adımın atıldığı tarih 1960… Yapının yüzyıllar içinde tektonik hareketlerle üzerinin kapanması sonucunda yapılan pek çok köy evi boşaltılmış, onlara başka bir yerleşim sahası verilirken de, mevcut evler yıkılıp kazılara başlanmış. Gerçekten çok güç bir çalışma! Sanırım bu çalışmada tiyatronun hemen arkasında hamam buluntuları da ortaya çıkarılmış!

Kentin içinde, ‘Agora’nın yani ticari merkezin yakınındaki ‘Bluterion’ son derece ilgi çekici! Yapının 1750 kişi kapasiteli olduğu düşünüyor!

Yarım ay formlu bir yapıya sahip. Kimilerine göre eğlence amaçlı da kullanılmış?  Kimi kentlerde görürüz bunu! Yapı tarihi olarak I.S. 2.Y.Y.’a işaret ediliyor?

Roma döneminde İmparator ‘Agustus’ süreci çok önemli!

‘Octavianus’! Sonradan ‘Agustus’ adını alan imparator; ‘Tüm Asya’da kendime ait bir yer seçtim; orası burası demiş’. Afrodisias için!

I.O. 39’da Roma senatosu tarafından vergi muafiyeti verilen bir yer. Önemini kanıtlar nitelikte!

Ama asıl özel olan bu kent için, hemen yakındaki mermer ocakları.

Kentin yaslandığı ‘Babadağları’nda bulunan mermer ocakları, bugün bile önemli. Bu doğal taş, kentte farklılıklar katmış!

Heykel sanatının gelişimine katkı sağlamış ve birçok heykeltraş,  Afrodisisas’ta yetişip diğer bölgelerde bu sanatı uygulamışlar yıllarca.

Kentte bir heykel okulu var.

Afrodit tapınağının yanı başında! Devasa mermer bloklardan şahaneler yaratmışlar yıllarca sanatçılar. Ve ekol olmuşlar. Bu yontu ekolü MANİERİST stili olarak hafızalara kazınmış.

I.S. 1-5. Y.Y.’lar arasında bu coğrafyada üne kavuşup sayısız eser yapmışlar! Devamında da Afrodisias sanat akımı diye bir olgu nitelendirilmiş ki buna sadece yontu sanatı değil, yapı mimarisi de dahil edilmiş!

Kısaca bu kent, döneminde doğal taş kullanımında harikalar yaratmakta en öndeymiş!

Afrodisias’da tapınaklar dışında heykeller, lahitler, kitabeler de sıra dışı… Kent, kültürel ve ticari anlamda üst düzeyde yer alırken, bilim dallarında da öncü.

Mesela tıp, mesela astronomi! Kim bilir, belki başka dallarda da çalışmalar olmuştur?

Afrodit malum güzelliği ile ve tabi etkileyici yapısı ile mit dünyasında farklı bir yerde! Mitolojinin en özel tanrıçalarından? Ve adını taşıyan bu kutsal alan, sadece buranın değil tüm bölgenin kültüründe önemli…

Antik kenti gezmeye başlamadan önce çok kaliteli bir müze size eşlik edece! Mutlaka görün.

Afrodisias antik kenti kazılarından ilk anlamda ele geçirilip sergilenme imkanı bulunan eserler burada.  Bence fevkalade. ‘Nike’ heykelleri önemli. ‘Melpomene’ ve ‘Zoilos frizi’ önem taşır.

Müzede daha çok fazla görülecek eser var! Kitabeler, büstler ve yaşam gereçleri olabildiğince yansıtılmaya çalışılmış günümüze.

Aslında önce müzeyi gezip fotoğraflamalı ve sonra antik dünyayı görmeli; tabi sizin kararınız?

Ben ilk kez gördüğümde, sergilenenlerin ‘İstanbul Arkeoloji Müzesi’ ile yarışabileceğine hükmetmiştim! O denli özel!

‘Ara Güler’… Hepimiz tanıyoruz onu, toprağı bol olsun ünlü gazeteci ve fotoğrafçı.

Yolu buralara düşüyor, fotoğraf çekerken bazen kayboluyor. Bazen bir çay içmek için uğradığı çevre köylerde kahvelerde, masa altlığı yapılan sütun başlarına rastlıyor.

Merak edip araştırmaya başlıyor kendince. Çeşitli fotoğraflar çekip bağlı olduğu yurt dışındaki ajansa gönderiyor. Ve bu gönderiler inanılmaz rağbet görüyor. Fazlası isteniyor ustadan, oda sarılıyor makinasına basıyor deklanşöre… Ve Afrodisias belki de onun sayesinde gündeme geliyor. Yabancı basın çok ilgilenince uzmanlar geliyor ve tarih tabi zamanla gün yüzüne çıkmaya başlıyor.

I.S. 7.Y.Y.’da çok şiddetli bir deprem ile yerle bir olan yerleşim, Afrodisias. Yeniden kuruluyor, yaralar sarılıyor!

Türklerin egemenliğinde gelince; 11. ve 13. Y.Y.’lar arasında farklı zamanlarda ‘Selçukluları’ görüyoruz. Bir süre ‘Menteşe Beyliği’ sonrasında da bölge hakimi ‘Aydınoğulları’nı! Ve 1400’lerin başından sonra ‘Osmanlılar’.

1830’larda farklı ülkelerden İngilizler, Fransızlar ve İtalyanların kazı çalışmalarından söz edilse de çok bir kanıt yok. Ancak 1900’lerin başında ‘Paul Gaudin’ ismini görüyoruz. Olası bu da bir arkeolog değil? Bulduğu değerli bir heykeli kaçırmış ve sonrasında da satılmış bu parça varisleri tarafından!

Afrodisias gerçekten anlatarak bitirilemez! Daha pek çok detay var… Dolayısı ile önce doğru bilgileri elde edip, kendiniz gezmelisiniz! Zamanınız varsa iki güne çıkarın bu keşfi. Kesin değecek! Müzeyi ve antik kenti ayrı ayrı gezmeli, fotoğraflamalı!

Tarih tutkunu değilseniz bile, etkileneceksiniz! Bu kesin!