Göz! lazım değil; deklanşöre basman yeterli; her yer resim çünkü!

SAFRANBOLU

Yaşa; kaybedersin yoksa!

Gelenekselin bu kadar iyi korunduğu bir yer, ‘ülkemiz de çok az’ işte bundan dolayı, UNESCO Dünya mirası listesinde.

Safran diyarı Safranbolu’dayız bu kez! Çok keyifli!

 Her yanı ağaçlı, yeşil ve sarı ormanlarla kaplı bir yol getirecek sizi buraya. Kışın giderseniz, eşsiz karlı bir manzara, ama -10 derece civarında bir hava. Yazın ise başka. İlkbahar ve sonbahar; idealdir aslında.

Karadeniz’in 90 km. güneyinde, bağlı bulunduğu Karabük’e 8 km. mesafede bir turizm merkezi.

Mimari doku, alır götürür seni!  O muhteşem evler, köşkler, konaklar göz alabildiğince uzanır. Farklı kareler yaratır. İçerdeki bahçelerde de; hayat bir başkadır. Mutlaka girin. Kahvenizi, enfes ‘lokum’ çeşitleri eşliğinde için.

 ‘Yok, ben açım’ diyenlere de tavsiyelerimiz var elbet! Burada salt ‘Karadeniz’ mutfağı, sofralarınızı süslemez. Her şey vardır, her şey yenir de;  sayfalar yetmez anlatmaya! Biz bakalım; en özel olanlarına. Tatlıdan başlanmaz ama;  buranın özeli safran olunca, zerde bir başka, baklava da… ‘Bükme’ diye bir pideleri var;  enfes. Bir nevi mantı olan ‘perohi’ ve kuyu kebabı da, mutlak tadılacak! Hepsi geleneksel;  başkaları da var. Ziyaret eden, kazanır yani.

Geleneksel deyince; tarihine bakalım şimdi de. İ.Ö 3.000’e kadar gidiyor! Paphlagonia bölgesi; Homeros’un ‘İlyada’ destanında. Fakat yeri gelmişken,  kentin ismi ile ilgili farklı görüşlere yer vermeliyiz. Birbiri ile pek uymayan; hatta başka yerlerle karıştırılan isimler taşımış; Safranbolu.

Bugün ki ismin; safran’dan geldiği aşikar. Bölgede önemli bir gelir kaynağı, turizmin yanında. Bu ismi alana dek;  mesela Teodoropolis (Teodro’nun kenti) Germia, Dadybra, Borlu, Zağfiranboli gibi isimler aldığı, yazılıp, çizilmiş;  söylenmiş.

Dadybra’nın, Devrek ile, Borlu’nun da, Bolu ile karıştırıldığı ifade ediliyor. Ama ünlü seyyah İbni Batuta yanılabilir mi sizce? 1330’lu yıllarda yolu buralara düşüyor ve yazılarında ‘Borlu’yu kullanıyor.

 Zalifre diyen de var! 7.yy’da;  Bizans dönemine ait bir harita da;  Zağfiranboli! Bu belgeli yani!

 Hitit, Frig, Lidya, Helen, Roma, Selçuklu, Çobanoğulları, Çandaroğulları, Osmanlı. Bunlar bildiklerimiz. Belki başkaları da var. Bu kadar fazla medeniyetin yaşadığı topraklarda karışıklık olacak elbette.

 Bu zengin tarih,  ünlü belgesel yönetmenimiz Süha Arın’ı heyecanlandırmış olacak ki, 1976’da ‘Safranbolu’da zaman’ı  çekmiş. ‘Altın portakal’ı da almış.  Aynı yıl, Kültür Bakanlığınca kentsel sit alanı olmuş burası! O yıllar tanınmaya başlamış Safranbolu,  ama asıl önemli adım, 90’larda atılmış. Terk edilen, eskiyen, hatta sahibi olmayan mekanlar;  öncü bir adımla tadilatı yapılarak, yeniden yaşanılır hale getirilmiş. Sonra birçoğu da turizme kazandırılmış;  çeşitli vesilelerle!

1994’de de UNESCO Dünya Mirası Listesine eklenmiş.  İşte bu köklü gelişme;  Safranbolu’yu,  zaman içinde çok ön plana çıkarmış. Sonucunda;  yerlinin yanında, yavaş yavaş yabancı turist de ağırlamaya başlamış. E, tabi kalite de yükselmiş haklı olarak!

 Ama günümüzde dahi;  olması gerekenden az, yabancı ziyaretçiler? 1.500 den fazla eser koruma altında. Neden gelmiyorlar acaba? Tanıtım eksik galiba!

 Nereleri gezeceğiz peki burada? İncekaya su kemerini,  kristal teras’ı ilk sırada sayarlar. Ama bence;  burada her yer, başka!

Yemeniciler ve demirciler arastaları da, saat kulesi ve tarihi cezaevi de, cinci han ve hamamı da, hıdırlık tepesi de, kaymakamlar evi de!  Tabi, kent tarihi müzesi de… Daha da var.

 4-5 gün ayırın buraya;  sıkılmazsınız. Müthiş evler, konaklar yeter.

Beylikler arasında el değiştirmesi,  son olarak Osmanlı’nın hakimiyeti; tabi yerel eserlerin fazlalığı demek. 1196’da ilk kez Türklere geçen kenti alan; Selçuklu Sultanı 2. Kılıçarslanın oğlu,  Melih Muhiddin Mesut!   Yıllar içinde el değiştirip,  1354’de Süleyman Gazi tarafından tekrar alınıyor. Nihai zafer ise;  1423’de 2. Murat zamanında.  Sonrasında, Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’da bir süre burada yaşıyor!

1.013 km2’de,  50 bine yaklaşan nüfus yaşıyor. Ama kent, hiçbir zaman 50 bin olamıyor tabi. Yaz kış turist var çünkü;  sayılar elbette farklı. O nedenle gitmeden konaklama işini çözmeli;  hiç belli olmaz sokakta kalabilirsiniz. Özel günlerde ve uzun tatillerde tercih edilmez burası!  Doya doya gezmek, arnavut kaldırımlı yollarda yürümek, engebeli arazide, tepeden tepeye koşmak ve tabi eşsiz lezzetleri tatmak için;  zamanı kollamalı! Değer çünkü.

Ulaşımda, araba dışında pek seçenek yok. Tabi olmayanlar için otobüs seferleri var, yakın lokasyonlar için de, takip etmek lazım. Bulunduğunuz kentte varsa;  iki üç günlük turlar, ekonomik. Unutmayalım!

Hediyelik satan dükkanlar tam bir curcuna;  istediğini alabilirsin. Tabi lokum başta geliyor! Renk, renk; zevk, zevk!

Eğer dönüş yolunuz yakınsa;  mutfağa da meraklıysanız,  geleneksel lezzet ürünlerinden taşınabilecek olanları da unutmayın; alın! Hasılı, Safranbolu lezzetli bir yer.

 Kentte çekim yaparken, tesadüfen tanıştığım  bir öğretmen emeklisi hanımefendinin sözleri hala kulaklarımda. ‘Safranbolu sizi de de bağlar, bizim gibi’ demişti!  Kökleri buradaymış,  emekli olunca yerleşmiş ve kendince yardımcı olmaya kara vermiş, gelenlere. Safranbolu tutkunlarına. Bin yaşasın sevgili hocamız. Bize de yardımcı oldu. Sizi de bağlayabilir burası;  Safranbolu çünkü…