Bir kent’in ötesindeki güzellik! Gündüzü başka; gecesi başka!

MARDİN…

Tarihsel mimarinin özelinde, çok din, çok kültür, çok dil…

‘Gündüzü seyranlık, gecesi gerdanlık’; böyle demişler Mardin için! Doğru da demişler!

Mardin’de,  rüzgarlı, hafif sisli, muhteşem sarılara boyanmış sokaklar… Çekim yaparken; doyamadık. ‘Eşsiz havza’yı arkamıza alıp, sihirli şehre bakarken; yükselen güneş, mekanlardaki ince taş işçiliğini sanki yavaş yavaş ortaya koymaya başladı. Zerafet; bu olsa gerek.

Taş ustalarının, ilmek ilmek, emek emek işledikleri görkemli tablo bu!  Ters tarafa döndüğümüzde,  yani ‘havzaya, o geniş ova’ya; doğaüstü renkler çağırıyor bizi kendine. Hafif pus tabakası arkasında,  sarı’dan kızıl’a, ‘gök kubbe’nin üstün ‘mavi’liğinin altında.

Mardin, eşittir sihir. Bu gündüzü. Peki ya gece? Aydınlatılmış kent, bu kez üstün yapı dokusunu farklı biçimde sunar. Bazen gölgeler içinde! Taş’a sihir katan ellerin ustalığı, sanki daha derin gözükür.  Yaklaşık bir milyonluk nüfus; Şanlıurfa’ya, Diyarbakır’a, Şırnak ve Siirt’e, Batman’a komşu yaşar. Sümer’den Roma’ya, Hitit’den Akkoyunlu’ya sayısız egemenlik geçmiş buralardan. Artuklular’ın yeri başka ama!

Farklı din, dil, kültür barınmış; geçmişten günümüze!

Süryanilerden söz etmeliyiz; Mardin deyince.  Hristiyanlığı benimseyen ilk topluluk

Ancak köklerini Nuh Peygamberin oğlu, Sam’ın; Asur ve Aram adlı çocuklarına dayandırıyorlar. Yani çok eskiler! Kimilerine göre ise 5 bin yıl civarı? Çok net kanıtlar yok? 2 bin yılı aşkın var oldukları; net ama. Zira; ‘Aramice’ Hz. İsa’nın konuştuğu dil. Süryanicenin yan dili. 2 bin yılın kanıtı bu!

Süryaniler kendi dillerini artık sadece dini ayinlerde kullanmakta.  Aralarında, Türkçe ve Arapça ön planda. Sayıları her geçen gün azalsa da; Süryaniler bölgede ve tabi Mardin’de kültürleri, binaları ve yaşam incelikleri ile ciddi izler bırakmışlar. Toplam olarak ülkemizde 3 bin kadarlar!

Mardin deyince, ilk akla gelen mekanlardan birisi, yine onların eseri. ‘Deyrulzafaran Manastırı’. Bir bölümünün, eski bir ‘Pers’ Tapınağının üzerine inşası söz konusu, bu devasa manastırın.  İ.S. 394’e tarihli.

Merkeze 8 km. mesafedeki yapı, 1160’da Süryani aleminin ‘metropolitlik’ merkezi olmuş.

Sonra bu merkez, Antakya’ya oradan da, Şam’a taşınmış. ‘Deyr’, Manastır ‘zafaran’ ise safran demek; onların dillerinde! Buradaki görevli din adamları, çevrede safran yetiştirip satarak yaşamlarını sürdürmüşler!

‘Deyrulzafaran’da, en alt kat da, dar merdivenler ile inilen ilk tapınakta; tavan taşları ilginizi çekecek. Oval kesitli taşlar, hiçbir bağlantı malzemesi olmadan duruyor yukarıda. Kilitleme tekniği ile. Pagan dönemine tarihlendiğinden, kimisi ‘Ateş’ kimisi ‘Güneş’ Tapınağı demiş buraya.

Diğer yandan, ‘Azizler Evi’ olarak bilinen Patrik mezar odaları, son derece ilginç. Yedi mezar odasında, elli iki eski patrik yatıyor. Son defin, 1969’da.

Süryaniler, kıyamette İsa’nın doğu’dan geleceğini düşündüklerinden, patrikler doğu’ya doğru ve oturur vaziyette defnedilmiş.

‘Deyrulzafaran’da, kiliseler, eğitim odaları, konaklama yerleri, avlular, koridorlar. Sanki her yer sihirli! 4. Petrus zamanında, Süryanice, Arapça ve Osmanlıca dergilerin basıldığı eski matbaa makinesi de ilginç.

‘Merde’; yani  ‘kaleler şehri’ demişler buraya! Uzun tarihsel süreçte, kentin adları farklılaşmış. ‘Erdobe’, ‘Matedin’, ‘Merdin’, ‘Mırdo’, ‘Merdo’, ‘Merdi’, ‘Mardia’, ‘Maridin’ gibi!

Bir rivayet; ‘Mardeler’ isimli bir kabilenin, 3.Y.Y.’da burada yaşadığı, ve Mardin’in adının buradan geldiği yönünde!

‘Kırklar Kilisesi’ olarak da bilinen ‘Mor Behnam’da, Süryanilerin önemli kiliselerinden. Bu arada ‘Mor’, ‘Aziz’ anlamında Süryanicede! 569’a tarihlenen yapı; ‘Aziz’ ve kız kardeşi için inşa edilmiş.

Civarda irili ufaklı ‘Meryem Ana’, ‘Surp Hovsep’ vb. dini yapılar görülebilir.

Mardin; adını taşıyan kalenin eteklerine inşa edildiğinden yükseltili bir platformda kurulmuş. Bu katmanlı yapı, kent mimarisine ayrı bir değer katmış. Ara sokaklar, zanaatkarların emeklerini ortaya koydukları sayısız dükkan ile sarılmış.

‘Abbara’ denilen küçük tünellerle birbirine bağlı sokaklar, sizi başka dünyalara götürecek. Kah Arapça seslenen bir usta, Türkçe konuşan bir anne, ya da Süryanice nasihat eden bir dedenin tınıları işitilecek!

İpekler, şallar, renk renk kumaşlar sallanıyor boydan boya iplerde! Bir tarafta kasaplar, kahveciler, tatlıcılar… Kuyumcular, bakırcılar, gümüşçüler diğer yanda! Coşku; her yerde ama! Mardin çarşıları efsanedir!

‘Sürme’ önemli Mardin’de. Tespih, tığ işi süs eşyalar, halılar, kilimler, sabunlar! Daha neler? ‘Buradan ne götürülür, ne hediye alınır’ın cevabı yok! Çünkü çok!

Sayısız film’e, dizi’ye ‘set’ olmuş Mardin; yıllar yılı!

Mimari yapısı tabi çok önemli ancak insanların sıcak, sevecen, yardımsever olması da etkili bence.

Bu arada tüm bu anlattıklarımız, ‘Eski Mardin’ denen, ‘Artuklu’ tarafı! Kent büyümüş diğer tarafta. ‘Eski’ ile hiç alakasız apartmanlar, AVM’ler? ‘Yeni Mardin’ diyorlar buraya. Ticari açıdan belki gerekmiş ama yakışmamış! Bizim özelimiz; ‘Eski Mardin’…

Karasal iklime sahip kentte, kimi zaman sıcak rüzgarlar, hatta toz bulutları; kimi zaman da soğuk, sisli, puslu havalar! Mevsimine göre. Ziyaret için bence ideal zaman ilkbahar.

Kent içi ulaşımda, taxi ve minibüs söz konusu. Araç da kiralanabilir. Ama Mardin; yürüyerek gezilir! Tabi çevre için, araç şart.

Mardin’e özellikle İstanbul’dan uçakla gidilecek. Aracı ile gidecekler hariç tabi. Havalimanı, ‘Kızıltepe’ mevkiinde, merkeze yaklaşık 20 km. mesafede! Havalimanından kente ulaşım sorunsuz.

Olağanüstü leziz bir mutfak var burada! Tabi et ağırlıklı. İç’li köfte, kaburga dolması, patlıcanlı dolma, sebzeli kebap gibi. Bir çeşit lahmacun; ‘Sembusek’ buraya özgü. Vee; ilginç bir meze kültürü! Kimilerini, ancak buraya gelenler tadabilir! Ekşili, acılı, bazen tatlı. Hepsi keyifli…

Akşam yemekleri, tam bir şölene dönüşür Mardin’de! Yerel müzikler eşliğinde yapılır et sunumları! Devamında da ‘Reyhani’ gelir! Yerel dansları… İzlemesi keyifli, uygulaması zor!

Belli bir ritm ile gelen müzik sesi, erkek dansçıyı alnına koyduğu rakı kadehi ile masaların arasında dolaştırır. Kadeh düşmez, bahşişler düşer kadehe! ‘Rakı kadehinde bahşiş toplama hariç’! Geçmişi 3 yüz yıl’dan fazla! Mardin’e özgü bu dansın, ‘Reyhan’ çiçeğinin açılmasına benzediği için bu ismi aldığı söyleniyor. Gelenekselinde, sadece erkeklerin sahnede olduğu, bir ya da iki kişinin oynadığı, iki elin yukarıya doğru açık ve zaman zaman diz üstü çökerek sürdürülmesi, ilginç görüntüler sunuyor izleyenlere!

Günümüzde Kız Meslek Lisesi’nin kapısı, muhteşem taş işçiliğinin özeli! Fotoğraf çekmek için sıra beklersiniz. Çevredeki çocuklar, harçlıklarını çıkarmak için turist gruplarının etrafında dolanırlar. Yöresel hikayeleri ve kentin tarihini anlatırken, sizlere çok ilginç fotoğraflar da çekerler.

Taş ustaları, ne yazık ki artık çok kalmamış Mardin’de. Oymacılık, marangozluk, bakırcılık gibi geleneksel sanatlar sürdürülüyor. 

Ama geleneksel sanat deyince, taş ustalığından sonra, ‘Telkari’ gelir, burada akla. Şamdanlar, tepsiler, çeşitli süsleme eşyaları ve ziynetlerde kullanılan sanat. Telkari; zeminde açılan oyuğun, kare biçimli tellerle doldurulup, çekiçle dövülmesi, zımpara sonrası parlatılması. Ne kadar basit anlattık. Oysa ne kadar zor bir işlem. Ustası da zor yetişir.

Mardin’i taçlandıran İslami eserlere bakalım. Bölgenin önemli egemenliği ‘Artuklu’ların inşasına başladığı ama ‘Timur’ döneminde, ‘Moğol’ saldırılarından dolayı bitirilemeyen bir şaheser; ‘Kasımiye Medresesi’. Merkezin dışında, Mezopotamya’ya tüm görkemiyle bakar.

15. Y.Y.’da ‘Akkoyunlu’ Sultanı Cihangir oğlu Kasım döneminde bitirilmiş. Muhteşem oymalı bir set üstü kapıdan girilen Medrese’nin ‘Eyvan’ denilen bölümü çok ilginç. Çeşmeden akan su, belli haznelerde yol alıp dökülüyor. Bu farklı hazneler, doğumu, yaşamı ve ölümü betimliyor. Çarpıcı fotoğraflar çekmek mümkün!

Kent merkezinin üzerinde, o sihirli ova’ya bakan konumu ile ‘Zinciriye Medresesi’ de önemli. 14.Y.Y.’a tarihli yapı, son ‘Artuklu’ Sultanı Melik Necmettin İsa tarafından yaptırılmış. ‘İsabey Medresesi’ olarak da biliniyor. Dikdörtgen planlı, iki kat üzeri avlulu yapıda, cami, türbe, eğitim odaları ve kalınacak yerler bulunmakta. Buradaki ‘Eyvan’da da yaşamı betimleyen bölümü görmek olası.

Ayakta kalan tek minaresi ile de muhteşem. ‘Ulu Cami’…

Diğer minare yıkılmış. İlk yapılış, 1176’ya tarihleniyor. Bugün ki minarenin mimarisi, çok daha yeni bir tarihi işaret ediyor ama? Belki her ikisi yıkıldı, sadece biri yapılabildi. Yapıyı ilk gördüğümde, kiliseden çevrildiğini düşünmüştüm. Nitekim, bunu öne süren ‘Süryani’ yazarlara rastladım. Dönüşümün, ‘Artuklu’ döneminde olduğu ileri sürülüyor. Geniş avlu, ortadaki çeşme görkemli. Minare üzerindeki motiflere dikkat!

1371’e tarihli, yine bir ‘Artuklu’ eseri olan, ‘Latifiye Cami’nin özelliği ise, ahşap işçiliği.

Şehrin merkezindeki ’Sakıp Sabancı Müzesi’nde, Mardin ve çevresine ilişkin yaşamı gözler önüne seren çok sayıda buluntuyu mutlaka görün. Etnoğrafik eserler de çok şık. Müze yapısı, formu, düzenleme biçimi etkileyici!

Aynı cadde üzerindeki eski PTT binası da, kentin geçmişine tanık olmak için önemli. Başka bir oluşum olduğundan, sadece dıştan göreceksiniz.

Bunların dışında, ‘Şehidiye’ ve ‘Hatuniye’ Medreseleri gezi planına alınabilir. Medreseler ile ilgili bir iki not. Buralarda salt din eğitimi verilmiyor. Tıp, matematik, fizik gibi pozitif bilimler de var müfredatta! Sınıf kapı boylarının alçak oluşu ile ilgili bir rivayet; öğrenci içeri eğilerek girsin ve hocasına hürmetini göstersin diyeymiş!

Bu görkemli kentte, sakin huzurlu bir yaşam var. İnişli çıkışlı genelde dar sokakların birbirine bağladığı mahalleler de, çocuk seslerinden başka pek bir şey duyulmuyor.

Sokakların genelde sağa ve sola dönüşlü olmasının bir sırrı var! Birbiri ardına giderken aynı yöne doğru, arkadan gelen önde gideni rahatsız etmesin, arada bir pay kalsın denmiş!

Evlerin kapılarında, iki ayrı tokmak var. Biri büyük, biri küçük. Gelen kişi erkek ise, büyük tokmağı; kadın ise küçük tokmağı çalacak. Ya da, evin ahalisinin tanıdığı biri ise büyüğü, yabancı ise küçüğü çalacak! Ev halkı gelen sesten kişiyi yaklaşık olarak tanıyabilsin diye! Böyle ritüellerle dolu bir kent!

Son olarak; çokça hediyelik örnekleri vermiştik. Onlara eklemeler yapalım. Mutlak alın. ‘Mırra’, ‘Menengiç’ ve ‘Dibek’ kahveleri; çok leziz. ‘Safran’ çayı farklı. Son olarak da; ‘Süryani’ şarabı!

Mardin; özeldir!