İstanbul’da bir güzel; ama gerçekten güzel!

KANDİLLİ…

Sultanların semti!

İstakozu sepetle tutarlarmış, şaka değil ha! Eğlenceye ortak olmak için, karşı kıyıya ‘Bebek Gazinosu’na, hanımlı beyli kayıkla geçer; Zeki Müren’i, Müzeyyen Senar’ı dinler, yine küreklere asılıp dönerlermiş evlerine; Kandilli’ye! Kayıkta da, nevaletamam ama mevsimine göre. Hayata dokunmak böyle bir şey olsa gerek.

O dönemin İstanbul’unda yaşam, elbette çok basit bugüne göre. Basit ama güzel bence; yaşanılası.

Kandilli’deyiz. İstanbul’un mutena semti. Mutena derler eskiler; farklı, seçkin, özel. Siz ne derseniz deyin. Ama, hakikaten mutena.

Belki de çok şey kaçırmışız; o yılları, o yılların İstanbul’unu, Kandilli’sini yaşamamakla?Tevellüt yetmemiş ne yapalım! Sözünü ettiğimiz 50’li, 60’lı,70’li seneler.

Müthiş tarihi vardır semtin; ama konumu da özel tabi. Vee; Kandilli…

Herkes burayı, isminden dolayı 4. Murat’ın, Revanseferi dönüşünde, kente ilk ayak bastığı yer olarak bilir. Bir düşünceye göre sefere çıkmadan önce, burada bir saray yapılmasını emretmiş, dönüşünde tamamlanan bu mekanda ilk gecesini geçirmiş, sefer zaferi aşkına da, saray ve civarına, sahilde yakılan kandiller nedeni ile semte Kandilli adı verilmiş. Bu arada Revan seferinin ilki başarılı ancak siyasi olarak yetersiz kalır ve zaman içinde ikinci bir sefer gerekir!

Diğer bir düşünce; yine 4. Murat’ın doğmuş ya da doğacak çocukları için, bu semtte bulunan bir saray civarını kandillerle süsletmesi, lacivert bir gecede boğazı aydınlatan ışığın, semte isim olduğu yönünde. 27 yaşında ölen padişahın çocuklarına ilişkin sağlıklı bilgi yok. Kendisinden sonra bir şehzadesinin değil de kardeşinin tahta geçmesi, ayrıca düşündürücü.

Evliya Çelebi; 30’dan fazla çocuğu olduğunu söylese de, kanıtlı belge yok. ‘Kaya Sultan’ adında bir kızı olduğu belirtiliyor! Ayrıca 4. Murat, alkol ve uyuşturucu düşkünü, ölüm sebebi de bunlara bağlı zaten.

Kandilli; isim nereden geldiyse gelsin keyifli bir yerleşim İstanbul’da. Ermeni’si, Rum’u, Türk’ü, benzer yerlerdeki gibi dostça yaşamışlar.

Semt uzun bir dönem ‘yazlık’ aslında; özellikle ‘karşı taraftaki gayrimüslimler’ için. Zaman içinde gelişince, mahalleler ayrılmış. Fransız mahallesi oluşmuş. Rumlar zaten varda; hemen komşu olmuş Ermeni teba. Tabi Türkler, sonradan.

Belki de bugün bile, her İstanbul’lunun gereğince bilmediği, yaşamadığı bir semt. Büyük eksiklik bence. Kandilli mutlak ziyaret edilmeli, tepe tepe bir gün geçirmeli. Fotoğraflanmalı, anı biriktirmeli buraya dair.

Anadolu hisarı ile Vaniköy arasındadır. Pek çok ev, anıtlar kurulu listesinde diyelim ki; siz özel tarihini anlayın.

‘Lacivert’ boğazı doyasıya izlemek, muhteşem köşkleri fotoğraflamak için ideal nokta ‘Sıraevleri’ sokağı. Semt, denizden başlayıp yukarılara büklüm büklüm çıktıkça, sizi sarmalayacak zaten. Yeşiller içindeki parke taşlı sokaklarda, yıllar;  hatta yüzyıllar öncesinden size dekor olacak yapılara iyi bakın. Nasıl yaşadıklarını düşünün ve zamanı tabi. Güzel bir hava ve rahat sportif ayakkabılar şart! Bir tripod ve kamera da.

Günümüzde pek çok yabancı fotoğraf tutkunu da, görülür buralarda.

Şimdi boğazın kıyısındayız; tabi en önemli konu balık. Burada yerleşik ahali geçmişte kırmızı eti bulmakta sorun yaşamış; dönemin ekonomik koşulları, parasızlık. Ama ‘Marmara’ bakmış onlara, belki yıllarca! Çeşit balığı ile; kefal ile, zargana ile, ilerya ile. Ağ ve oltacılık gelişince de torikler, lüferler, palamutlar, hem tezgahları, hem mangalları, hem sofraları doldurmuş.

Eski Kandilli halkı der ki; ‘anabaşa’ balıkların Karadeniz’den Marmara’ya gelişi. Ve; ‘katabaşa’; Karadeniz’e dönüş! Eskiler bilir, balık yumurtayı atıp soğuk sulara geçince, irileşerek yağlanmaya başlar ki; bu da lezzet demektir.

Günümüzde bu denli lezzet çeşidine rastlayamasak da, Kandilli’de yakın tatlar bulursunuz, hala! 

Semti var eden olgu; denizdir. Akıntısı meşhur buranında! Eskiden kayıkçılar buralardan geçerken kürek gücü yetmezse yedek halatlarını sahilde bekleyen ‘yedekçi’lere atarlarmış. Onların kol gücünün de yardımıyla da, tehlikeli suları geçerlermiş. Böylelikle, yedekçidiye bir meslek oluşmuş.

Kol gücüne güvenen, nefesine hakim başkaları da varmış geçmişte; Kandilli’de.  Güçlü kuvvetli genç erkeklerden bazıları, buradan o tehlikeli akıntıya rağmen boğazın karşı kıyısına yüzerek geçerlermiş. Karşı kıyıda zaman geçirip akşam tekrar yüzerek Kandilli’ye dönerlermiş. Kimi zaman ise akıntı ile baş edemeyip,  civar semtlere çıkanlar olurmuş! Şaka gibi değil mi? Yok gerçek.

Ve gemiler; Boğazın da, Kandilli’nin de güzelleri. Buralılar, karşı kıyıya İstanbul der! Sanki Kandilli İstanbul değil gibi. Ve İstanbul’a gemi ile geçilir onlar vapur diyor! Karşıda çalışanlar, sabah vapur ile işlerin gider ve akşam dönerler. Gidişi de, dönüşü de curcunadır. Yolcu edenler, bekleyenler, beklediğini bulamayan ,ya da göremeyenler. Kim bilir ne hikayeler vardır bununla ilgili geçmişte?

Evlerin dışında dini yapılar, bize yaşayan ve yaşamışlardan fotoğraf verir. Kandilli’de, ‘Surp Haç Ermeni Kilisesi’ bir örnek. ‘Metomorfosis Hz. İsa Rum Ortodoks Kilisesi’de. ‘On İki Havariler Sipotz Yergodasan Arakelotz Ermeni Kilisesi’ ise, semtin üst sokaklarından sizi selamlar.

Bu zenginlik keşke fazlasıyla yaşatılabilseydi. Açık ise girin derim kiliseye; hatta mumunuzu yakın, sağlık için, barış için, dostluk için! Ben yaparım yurtiçinde dışında, hepsinde.

Gayrimüslimler, bizim zenginliğimizdi! Tutamadık onları; yapamadık, başaramadık!

Kandilli’ye ulaşım son derece kolay İstanbul’da. Eminönü ve Bebek’ten vapur seferleri var. Bebek’ten ayrıca deniz taxi. Anadolu yakasında iş çok daha kolay. Üsküdar’dan her türlü ulaşırsınız. Mesafe 12 km. Özel araç ile semte gelenler park sorunu yaşayabilir.

‘Adile Sultan’ Kandilli’de en önemli figür hala! Abdülmecit’in kız kardeşi, 2. Mahmut’un kızı. Sultan, ülkedeki ilk, kimilerine göre ikinci kız lisesininfikir sahibi!

1916 tarihli ‘Adile Sultan Sarayı’ onun adı ile yaşıyor semtte hala!  Balyanailesinin mimarlığında yapılmış güzide bir eserdir. Osmanlı’nın son dönemlerinde önemli yapıların mimarisi bu aileye ait. Yerinde bir karar, nefis mekanlarinşaetmişler.

Adile Sultan Sarayı, pek çok badireyi atlatıp en azından bugünkü haliyle bizlerle beraber. Katkıları olan Sabancıailesine saygılar. 

Günümüzde özellikle ihtişamlı bahçesinde, Boğazın en görkemli manzarasına karşı içkinizi yudumlar ve şık yemekleri tadabilirsiniz. Şu an burası bir kültür merkezi ve turistik tesis niteliğinde.

Bir sultandan başka sultana geçelim. Kandilli’de o da önemli; ‘Cemile Sultan’. Abdülmecit’in kızı. O’nun adı da bir saray ve koruda yaşatılmış! Hemen sahildeki saray da çok badire atlatmış, yıkılmış. Koru ise günümüzde İTO kontrolünde, adı yaşatılıyor sultanın burada.

Kandilli ve civarı, yalıların, eşsiz evlerin sıralandığı bir yer. Bu nedenle pek çok dizi ve film çekilmiş. Kıbrıslılar Yalısımesela, ya da Edip Efendi Yalısı, Abud EfendiYalısıçokça meşhurdur. Kont Ostrorog Yalısı, gizemli ve ünlüdür. Daha da var! Hepsi de eşsiz mimariye sahipmiş, kimileri yenilenirken kimileri kaderi ile baş başa bırakılmış.

Hepimizin adını sıkça duyduğumuz bir mekan da; Rasathane. Boğaziçi Üniversitesine bağlı Deprem Araştırma Enstitüsü. 1868’e tarihli Rasathanenin kuruluş yeri;  Beyoğlu. Sonradan Maçka’ya taşınmış. İlk kuruluşta Fransızların emeği var. Sonra da İtalyanların katkıları.

Fatin Gökmen; bu isme dikkat. Aynı zamanda bir din adamı da olduğundan Fatin Hoca olarak da biliniyor. Aslında Matematikçi. Bu rasathanede çok emeği var. Işıklarda uyusun. 1911’de Kandilli’ye taşınması, onun eseri. Semtte adını taşıyan bir sokakta yaşatılıyor bu çaba.

Kandilli deyince, meşhur Kandilli yazmasından söz etmemek hata olur. Daha çok Ermeni mahallesinde, Ermeni ve Rum ustalar, eşsiz desenleri ahşap kalıplarda kök boya ile tülbent, mermerşahi, şile bezi ya da daha farklı kumaşlara basarak adeta bir sanat eseri yaratırlarmış. Yemeniciya da Mavicidenirmiş bunlara! Sevindirici taraf, hala da yaşatılıyor bu geleneksel sanat. İlginizi çekerse; edinin bence!

Semtte ünlü oyuncular, sunucular, mankenler, edebiyatçılar yaşamış dönem içinde. Hala sürdürenler de var. Bir kaç örnek; Sedef Avcı, Berna Laçin, Kıvanç Kasabalı. Bir ünlü var ki buraya hayran; eskilerden.

Yahya Kemal Beyatlı. Burada oturmadığı halde o kadar çok sevmiş ki, ara ara gelmiş bazen kalmış, vee; Kandilli’ye şiirler yazmış.

İstanbul’da Anadolu yakasında boğazda, Kandilli’de eskiyi yaşayacak, belki geçmişe dönecek, bir anlamda öz’e bakacaksınız.

Üşenmeyin, yoruldum demeyin, yukarılara çıkın. Tabi suyun yanı çok cezbedici! Ama tepelerde de sizi bekleyenler var; bence yaşayın!