Güney Fransa’nın ortaçağ köyleri!

SAINT PAUL DE VENCE

Dünyanın en önemli sanatçılarının yaşam alanı…

Tarihi bir filmin setinde gibiyim. Sanki çekimlere ara verilmiş, bizde fırsatını bulup dalmışız setin içine, ortaçağa ait sokaklara…

Şahane çiçeklerin süslediği daracık sokaklar, taş duvarlar, alçak kapılar. Sokakların kesiştiği müthiş meydanlar.

Yalnız değilim. Kalabalık bir grup ile tanıklık ediyoruz, müthiş mimariye.

Deyim yerindeyse; şık bir yerdeyiz! Güney Fransa’nın en eski köyleri, ‘Saint Paul’ ile ‘Vence’! İki farklı köy ama birbirlerine çok yakın ve özdeş. Tek bir köymüş gibi algılanıyor. Mimariler benzerlik gösterse de, farklılıklar da var! ‘Saint Paul’, daha bir tarih kokar, eskinin ihtişamını taşır.

‘Alpes-Maritimes’e bağlı buralar.

İlk inşanın 10.Y.Y.’a tarihlendiği bölgenin hikayesi çok ilginç! Döneminde Fransa Krallığı ile ‘Savoy Dükalığı’nın arasında bir sınır köyü. Özellikle ‘Saint Paul’!

Bölge bir kontluk merkezi! Ve ‘Provence’ Kontlarının etkisi büyük! ‘Provence’, Güney Fransa’da çokça karşımıza çıkan bir yerleşim; malum! 1800’lerin ortaların dek devam etmiş bu sınır durumu! Bu tarihten sonra, ‘Savoy Dükalığı’, Fransa’ya bağlanmış.

Tarihte çok daha geriye gittiğimizde başka bir bulgu ortaya çıkıyor.

Eski Roma yolunun bir bölümünün geçtiği topraklar!

‘Saint Paul de Vence’, sihirli! Yüksek rakımlı bir bölgede kurulu köylerin merkeze uzaklıkları çok fazla değil. ‘Nice’, 20 km. ‘Antibes’, 17 km. ‘Cannes’, 27 km. ‘Monaco’ ise 40 km. mesafede!

Buraya ulaşmak için ilk durak ‘Nice’ olacak; ülkemizden! Düzenli uçak seferleri var. ‘Nice’ Havalimanından otobüs seferleri söz konusu. Bir saat civarı sürer yolculuk! ‘Nice’de kalıyorsanız; oradan da otobüsler kalkıyor.

Köye adı verilen kişi, malum ünlü bir aziz!

O’na adanan kilise; 14. ile 18. Y.Y.’lar arasında duraklamalarla inşa edilen, devamında da yenilenen bir eser. Ne var ki; yıllar ile isim de bir takım problemler var. Olası; başka bir isim altında yapılan bir kilise üzerine inşa edilme durumu? Barok ve romanesk kombinasyon dikkat çekici! Buraya gelen ziyaretçilerin uğrak noktası.

Ama en ünlü yer değil.

‘Saint Paul’ün merkezi; ‘De Gaulle’ Meydanı; ünlüdür!

Daracık sokakların bağlantı noktası olan meydan, aslında muhteşem bir teras! Ve; vadi derinliğinde sıra dışı bir manzaraya sahip!

‘De Gaulle’ ve devamında köyü çevreleyen 1300’lere tarihli kale surları, farklı bir hava yaratıyor. Tarihi buram buram hissettiren meydan ve çevresindeki bir başka güzellik; çiçekler, bitkiler. Hemen hemen tüm binalarda göze çarpıyor, renk renk!

Hem ‘Saint Paul’de hem de ‘Vence’de sokaklar her daim dolu. Peki, huzur ve sakinliğin merkezi olarak kabul edilen köylerdeki bu kalabalık neden? Elbette turizm. Her yıl yaklaşık 2 milyon turist buraları ziyaret etmekte. Kuşkusuz bunda en önemli etken; eşsiz tarihi doku. Fakat tek sebep bu değil!

Özellikle ‘Saint Paul’ bir sanat merkezi!

Çok sayıda sanat galerisi, köyün dar sokaklarında sıralanmış. Bu bir rastlantı olabilir mi? Tabi ki hayır!

Buraların sanatla, sanatçıyla tanışması çok eskilere dayanıyor. Var olan kültür de, yaşatılıyor!

Minik köyde sürekli yaşayan, ya da belli aralıklarla kalan sanatçıların listesi hayli uzun. Bu sanatçılar, özellikle resim sanatında pek çok eseri burada gerçekleştirmişler! Bu da köyün sanat ile yoğrulmasını sağlamış!

Yanı sıra, pek çok heykeltraşın da yaşam alanı olmuş ‘Saint Paul’! Devamında da sinemacılar gelmiş! Ünlü ressam ‘Chagall’ 20 yılını burada geçirmiş. ‘Matisse’de buraların tutkunu başka bir ressam.

1900’ların başından itibaren keşfedilip sanatçı akınına uğrayan bu köylerin müdavimleri arasında; ‘Picasso’, ‘Braque’, ‘Miro’, başı çekmiş. Ressam ve heykeltraş ‘Modigliani’de buraya aşık olanlardan. Devamında ‘Dufy’, ‘Signac’, ve ‘Soutine’ karşımıza çıkıyor. E bu dev isimler ve eserleri ile elbette sanatın merkezi olacak bölge!

Ve sonrasında sinemacılar! Hem kamera önünden hem de arkasından burayı yurt edinenler, ya da yılın belli bir bölümünü geçirenler var.

1940’dan itibaren şair ve senarist ‘Jacques Prevert’, yönetmen ‘Georges Clouzot’, ‘Marcel Caine’, ‘Andy Cayette’ gibi sanatçılara rastlıyoruz.

Ünlü çift, ‘Simone Signoret’ ile ‘Yves Montand’ burada evlenmiş. ‘Greta Garbo’, ‘Burt Lancaster’, ‘Sophie Loren’, ‘Catherine Deneuve’ müdavim olmuşlar! Sanatçı listesi uzar gider.

Bu isimlerin bir bölümünün sürekli, bazılarının ara ara kaldığı bir mekan; bugün bile gündemde!

‘La Colombe d’or’… 1932’de, basit bir han burası. Özellikle sinemacıların mekana ilgi duyması ile hızla büyüyüp modernleşmiş. Hala birçok sanatçının tutkusu olan ‘La Colombe d’or’ ultra oda ve suitleri ile ihtişamlı biçimde hizmete devam ediyor!

‘Saint Paul de Vence’de Akdeniz mutfağının seçkin lezzetleri tadılır.

Bölgede mantar çok ünlü. Dağlık bir arazi olduğundan nadir bulunan trüf mantarı oldukça fazla. Ve pek çok yemekte kullanılıyor.

İklimsel koşullar, bağcılığı da son derece geliştirmiş. Şarap imalatı gerçekten özel. Sayısız çeşit ve markaya sahip topraklarda, ‘Rose’ diğerlerinden daha önde!

Coğrafyanın bir diğer zenginliği de doğal olarak zeytin ve zeytinyağı! Muhteşem tatlar.

Nisan ayında buraları ziyaret edecek olanlar, ‘Zeytinyağı Festivali’ne denk gelirlerse renkli görüntülere tanıklık edebilirler! Envai çeşit zeytinyağı tatma ve satın alma imkanı ile konserlere da katılma şansı bulunabilir!

Festival deyince; Temmuz ayı sonlarında bir müzikal festival var. ‘Maeght Vakfı’ avlusunda oda orkestrası konserleri izlenebilir.

Ağustos ayı ise; ‘Aziz Clair’ şenliği zamanı! Bu tarihte de havai fişek gösterileri eşliğinde konserler, balolar tertipleniyor.
Ve; ‘Hasat Şenliği’… Ekim ayı, bu topraklarda bölgenin bir başka değeri kestanenin ve üzümün hasat dönemi. Yıllardır bir festival niteliğinde kutlanıyor. Leziz kestaneler, üzüme, sirkeye ve tabi şarap çeşitlerine eşlik ediyor. Müzik, eğlence eksik olur mu?

Her iki köyde, doğal olarak ucuz değil!

Fransa zaten pahalıdır da; özellikle merkezden uzak bu tip yerler, hele ünlülerin uğrak noktası ise normalden daha da pahalıdır.

Klasik olarak Schengen gerekir ve Euro dolu cüzdan! Değer mi bu pahalılığa; kesin!

Köy merkezlerinde çok sayıda hediyelik satan dükkan var. Buralardan ne alınır derseniz, cevabım basit! Biraz paraya kıyarak, küçük de olsa bir tablo. Size anı, ya da sevdiklerinize benzersiz bir armağan!

‘Saint Paul de Vence’de mimari açıdan değer taşıyan dini yapılar dikkat çeker!

17.Y.Y.’a tarihli ‘Folon’ Şapeli bunlardan biri. Vitraylar, resimler, heykeller; müthiş ışık oyunları? Burası; bir şapelden ziyade sanat merkezi niteliğinde!

‘St. Mathieu’ şapeline ne demeli? Ya da ‘Collegiate’ Kilisesi… Hepsi de çarpıcı! Ancak; ‘Vence’de ‘Chapella du Rosaire’ye ayrı bir parantez! Buralarla özdeşleşmiş ünlü sanatçı ‘Matisse’nin çabası ve planlaması ile yapılan küçük ama ilginç yapı. ‘Matisse’ yediği yemeklerin ücretini yaptığı küçük tablolar ile ödermiş? Olası; parası olmadığından? O nedenle bu yapı ayrıca ilgi çekici? Bu bana Türk resim sanatının farklı sanatçısı ‘Fikret Mualla’yı anımsattı. O’da yurt dışı serüveninde, aldığı hizmetler karşısında para yerine tablolarını verirmiş! Sonradan öğrendim ki; bu özellik ‘Picasso’da da var!

Yerel tarihe ait buluntuları görmek isteyenlere, ‘Tarih Müzesi’ ile bir vakıf olan ’Maeght’ i önermeliyiz.

İki köy, benzerlikler gösterse de özellikle mimaride farklılıklar göze çarpıyor. ‘Vence’ de binalar daha büyük, sokakların bazıları bulvar niteliğinde. Oysa ‘Saint Paul’de hemen her şey küçük; ‘Vence’e oranla.

İki tarafta da, ‘Roma İmparatorluğu’ izleri var! 3. Y.Y.’a tarihli kimi buluntulardan söz ediliyor?

Bölgenin bir başka özelliği de şifalı kaynak suları.

Su’dan açılmışken önemli bir anıtsal çeşmeden söz edelim. 1850’ye tarihli ‘Fountain Saint Paul de Vence’… Köye ilişkin eski siyah beyaz fotoğraflarda da görülen çeşme, simge niteliğinde. Döneminde köy kadar ünlüymüş. Filmlere set olmuş minik meydan ve o meydanı süsleyen anıtsal çeşme, bugün dahi turistlerin vaz geçilmezi!

‘Saint Paul de Vence’ gezileri genel olarak ‘Nice’den günü birlik turlarla yapılıyor. Bir kaç saatte her iki köyü doyasıya gezmek ve fotoğraflamak hayli zor. Zira görsel çok fazla! Hele kalabalık bir turist grubu ile hareket etmek zorunda kalırsanız, iş çok daha zor! Her bir köye birer gün verilebilir ama ‘Nice’den iki gün gelip dönmek gerekecek! Buralarda konaklamak olası, ancak tabi pahalı. Gördüğünüze değecek, tekrar gelmek isteyeceksiniz; karar sizin.

‘Saint Paul de Vence’ az bilinen, az bulunan, küçük ama gerçekten iki çok güzel köy! Metropol karmaşasından uzak, biri iki sakin gün geçirmek için ideal.

Doğal olarak yaz ayları hayli kalabalık.

Kışın, özellikle yılbaşı ve paskalyada sokaklar adım adım! Sanat galerilerine, rest’lere girmek için sıra beklenebilir. İyi havalarda, kışın bile kimi rest’ler dışarıda da servis veriyor, bence doğru karar.

Her iki köyün de birbirine bağlı otobüs seferleri var. Duraklar son derece belirgin. Kiralık araç ile gidecekler, özellikle ‘Saint Paul’de aracı bırakıp yürüyerek dolaşacaklar köyü. Zaten buraların keyfi de yürüyerek çıkar!

‘Saint Paul de Vence’ günümüzdeki ortaçağ!