Sakinliği dinle, kendini keşfet…

BOZBÜK burası…

Unutulmuş cennet.

Güneş, ufuk çizgisine doğru kayıyor. Ortalık turuncuya bulanmış. Masmavi denizin, ‘bembeyaz kuzucukları’;  kayalara vurup nefis tablolar oluşturuyor! Bozbük burası; unutulmuş cennet. Güneş her daim güzel batar da burada;  bugün daha mı güzel? Tatlı tatlı esen rüzgar, tenimizi okşuyor. Çok güzel ya! Pırıl pırıl kum, tertemiz denizi de sarmalamış. Bozbük böyledir ben bildim bileli. 10 yılı aşkın süredir, her yaz ziyaret ettiğim eşsiz güzellik. Çevrede pek çok koy, balığı ile meşhur. Karşıda yaşam belirtisi olmayan Farmakonisi adası. Diğer yanda da Didim… Neresi burası? Meşhur Akbük’ün dibi, Muğla ile Aydın illerimizin sınırdaşı. Ama Milas’a yani Muğla’ya bağlı…

Salt denizi ile mi ünlü? Hayır; zeytin ve zeytinyağı belki de daha önemli… Bu alanda yatırım yapmak isteyen pek çok girişimci, dönümlerce arazi alarak ya mevcut ağaçları modernleştirmiş, ya da sıfırdan fidanlar dikip yedi yılı beklemeye başlamış. Malum, zeytin yedi yıl sonra ürün vermeye başlar. Beklemeye değer mi? değer.  Arazi verimli, toprak rüzgar ve yağmur, üretim için çok uygun. İncir ve nar da var Bozbük’de ama; zeytinin yeri başka.

Turizm tabi ki vazgeçilmez, olmazsa olmaz. Ama geçenlerde bir dostumun dediği gibi, olumsuz kullanınca da o beldeyi mahveden bir sektör. Yıllarca atıl kalan Bozbük, son yıllarda keşfedilmeye başlandı. Yerli turist az da olsa vardı, ama tesis yoktu.  Yeni yeni kıpırdanmalar var. İngiliz ve Rus gruplar, çok olmasa da görülmeye başlandı. Konaklama hala büyük sorun ama! Ev sahibi olanların sektöre katkısı, yeme içmeye yönelik. Onu’da evinde yapıyorsa, katkısı yok. Konaklama tesisi o açıdan büyük önem taşıyor. Yabancı turistin de, kalitelisi önemli elbette…

Öğleden sonra esmeye başlayan güneyli rüzgarlar, güneşin batmaya başlaması ile nefesini keser. Ama, vazgeçilmezidir buranın rüzgar!

Sarı portakal güneş, maviden griye sonra siyaha dönmeye başlayan sulara dalınca, dalgaların sesi de kulaklardan uzaklaşmaya başlar. Veee; happy hours… Müzik de istemez burada, doğanın sesi yeterlidir…

Kim bilir ne şarkı sözleri ne hikayeler yazıldı buralarda. Tedirgin etmemek için fotoğraflamadığım az ötedeki bir bayan tüm gün dövmeli vücudunu güneşten esirgemedi. Yazdı, çizdi, okudu; birasını yudumladı ve gitti. Kim bilir neler kaydetti? Belli ki sanatçıydı… İşte bunları görmek, yaşamak lazım. Salt gidilen yer değil, oraya gelenlerin kalitesi de önemli…

Gelelim kaptanlara, teknecilere… Etrafta gece de barınılacak çok emniyetli koylar yok. Genel de açığa bakıyorlar ve buralar, kaba denizler kaldırır. Dikkat… Ama, bir ‘Haydar koyun’a demirlemeli mesela.  Boncuk sularda yüzmeli, sonra teknenin havuzluğunda günü tamamlamalı. Buna benzer, eşsiz sulara sahip koylar var. Teknecilere duyurulur. Bir önemli not, Güllük yönünden gelenler için, işaretlenmemiş topukluklar var. Gözünüz derinlik ölçerde olsun. Pruvanız neta olsun…

Lambukası, Çuprası, Levreği eşsiz lezzette, Milas’a 50 km mesafedeki Bozbük gezimizi tamamlıyoruz. Arabası olmayanlar için ulaşım Söke, Milas, Akbük üçgeninden, düzenli minibüs seferleri ile sağlanır. Bir güzellik, kışında bu sürer!

Akbük körfezi ile Kazıklı körfezi arasındaki bu yer; görülmeye, yaşamaya değer. Tarihsel bir not veremedim size sadece!  Çünkü bilgi yok. 250 yıllık bir tarihten söz ediyorlar ama bence inandırıcı değil. Öyle ya, çok yakınlarında 3000 yıllık Apollon tapınağı, Didyma, Miletos, İasos, Priene gibi antik kentler olan  Bozbük’te, nasıl tarih olmaz? Gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor bence.

Doğa yürüyüşleri yapın, dalın, yüzün, sakinliğin keyfine varın. Bozbük’e mutlak uğrayın.