Klasik dönemdeki adı Arsinoe! Mısır Kraliçesi 2. Arsinoe’ye atfen. Yunanca’da Ammohostos, Batı dillerinde ise Famagueste ya da Famagosta!
Peki biz ne diyoruz? Magosa. Bu arada Kıbrıs’lılar Magosa denmesine alınır. Mağusa olarak adlandırırlar. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası aldığı Gazi ünvanı ile Gazimağusa…
Akdeniz’in en özel limanlarından, Kıbrıs’ın en keyifli kentlerinden birindeyiz.
Adanın doğusunda, Cape Elea (İlya) ile Cape Greko (Poyraz) burunları arasında kalan körfezde ziyaretçilerini bekliyor!
Altın kumsallı plajları ile ünlü Magosa’da ben ‘caretta carettalarla’ yüzdüm. Yazın hava çok sıcak, deniz deniz gibi değil; hamam! Biz Ege tutkunları için çok keyifli olduğu söylenemez! Ama sular berrak, kumsallar altın sarısı.
Geçmişin ultra lüx yaşayan Avrupa sosyetesinin vazgeçemediği Maraş’da burada!
Kıbrıs Barış Harekatı sonrası karşılıklı anlaşma ile boşaltılarak, ne yazık ki kaderine terk edilmiş. Buradan kaçırılan altınların tonlarla ifade edildiği söylenir! Tüm dükkanlar, özellikle kuyumcular, clublar yağmalanmış.
Eskiden tel örgü ile çevriliydi ve çok az bir bölümü gözüküyordu. Son zamanlarda bazı yerler açıldı, ama adı yine de Kapalı Maraş!
Ülkemizden buraya gitmek için Ercan Havalimanına uçulacak ve oradan otobüsle devam edilecek. Ya da Mersin’den kalkan feribotlar kullanılacak.
Magosa’da oto kiralamak olası, ama trafik ters olduğundan kullanmak sıkıntılı. Toplu taşıma ne yazık ki pek yok. Taxi ile ulaşım mümkün.
Biraz tarihe bakalım. I.O. 3. Y.Y.’a dek gider kentin geçmişi! Salamis’in yağmalanması ile buradan gelen göçmenlerin yerleşmesi söz konusu…
Haçlı seferlerinde Akka’dan bir grup buraya gelmiş. Roma ve Bizans etkileri elbette var. Bir dönemde de Cenevizlileri görüyoruz.
Kentin Osmanlıya geçmesi 2. Selim döneminde 1570’lerde. Ve Osmanlının çöküşü ile beraber ada kontrolü 1800’lerin sonlarında İngiltere’ye bırakılmış. Trafiğin soldan olması işte bu yüzden!
Magosa, Hristiyanlığın yayılması ile bazıları günümüze kalan, kimileri camiye çevrilmiş sayısız kiliseye ev sahipliği yapmış. Hatta; her gün için bir kiliseye sahip olduğu, o nedenle de 365 kiliseli kent unvanı aldığı söylenir!
Limanı ile tarihte ticari olarak hep üst düzey gelir seviyesine sahip olmuş. Bunun en iyi gözlemlendiği zaman dilimi; bir süre buraya hükmetmiş Lusignan Hanedanlığı dönemi. Lusignan Kralları St. Nicholas Kilisesinde taç giyerlermiş.
Bu kilise, Magosa’nın en özel yeri bence. Gotik mimari şaheseri!
Osmanlı sadece bir minare ekleyerek camiye çevirmiş, ana yapı mimarisinde hiçbir değişikliğe gitmemiş, çokta iyi yapmış. Lala Mustafa Paşa Cami bugün; mutlak görün. Bu çevrede otellerde vardır aklınızda olsun. Bu arada caminin hemen önündeki Cümbez ağacı 800 yaşına yakın!
Kentin en eski tarihini göreceğiniz yer; Salamis harabeleri. Merkeze 11 km. mesafede. Buranın tarihinin Bronz çağına dek gittiği söylenir. Salamis Kralının oğlu Terfros kurmuş. Tiyatrosu, agorası, bazilikaları, Roma villası, tapınakları ile özellikle tarih severlerin kesinlikle görmesi gereken bir antik kent.
Kentte her yıl Uluslararası Magosa Kültür ve Sanat Festivali düzenleniyor. Bu festivale destek veren Doğu Akdeniz Üniversitesi, ülkemizden ve dış dünyadan sayısız öğrenciye eğitim veriyor. Yeri gelmişken, Nisan ayında organize edilen Enginar Festivalinden de söz edelim. Enginar burada çok meşhur! Sayısız yemeği yapılıyor. Dolmasından salatasına, zeytinyağlısından etli yemeğine bir çeşit tarımın öncü ürünü… Festival periyodik olarak düzenleniyor.
Madem mutfaktan açıldı konu, merkezdeki Bandabuliya çarşısındaki lezzetlere bir bakın. Öncelikle burası bir ada, deniz ürünleri ön planda olmalı; ama değil. O Girne’de! Magosa’da ise etli yemekler revaçta. Fırın kebabı ile şeftali kebabı zaten çok ünlü. Çeşitli börekler, reçeller, turşular tadılabilir. Tabi Hellim peynirine ayrı bir parantez!
Burası bir kiliseler kenti demiştik. Sıralamak gerekirse Francis Kilisesi, Azize Anna Kilisesi, Aziz George Kiliseleri başlıcaları!
Magosa’da, ünlü bir edebiyatçımızın sürgün edildiği zindan var sırada. İki yıla yakın burada yaşamak zorunda bırakılmış. Namık Kemal… Peki neden? Osmanlının yıkılma döneminde, ‘Vatan yahut Silistre’yi yazdığı için…
İki önemli merkezi anlatarak gezimizi sonlandıralım. 12.Y.Y.’da Lusignan’ların yaptırdığı kent surları gerçekten özel. Ama daha da özeli, Othello Kulesinin buna eşlik etmesi. Shakespeare’in yazdığı oyunun ismi buradan geliyor.
Venediklilerin de kullandığı; ‘aslında kanatlı aslan figürü tarihte pek çok uygarlıkta karşımıza çıkar’ İşte burada da karşımızda! Kulenin girişini süslüyor…
Ve Saint Barnabas Manastırı… Hikayeye göre Barnabas, Hristiyanlığı yaymak için buraya gelir. Ve öldürülür. Yıllar sonra mezarı bulunur ve üzerine işte bu görkemli yapı inşa edilir. Görülmeli…
Evet dostlar, Magosa için anlatacaklarımız bu kadar…
Konaklamayı yüksek sezonda gitmeden önce çözün. Girişte pasaport kullanmıyoruz. Zira 1975’de kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini dünya tanımıyor. Pasaporta vurulacak damga onu tamamen geçersiz kılar. TC kimlik kartı yeterlidir girişte.
Yerli halkın kısmi telaffuz hatalı Türkçesi, kolaylıkla anlaşılabilir. Ama ada uzun yıllar İngiliz egemenliği altında kaldığından pek çok kişi İngilizceye hakimdir. Bu tarafta Rum nüfus oldukça az!
Diğer yandan yerli halktan kimilerinin Türkleri pek sevmediği söylenir. Ben böyle bir duruma rastlamadım açıkçası. Ancak şunu belirteyim, sıcak değiller. Belki de İngiltere egemenliğinin etkisi?
Burada çok çeşitli hediyelikler bulunabilir. Yıllarca bunun ticareti yapıldı. Günümüzde kısıtlı elbette ama, hala bol çeşit var. Ülkemize göre ucuz olduğunu da söylemeye gerek yok sanırım!