Bir Karadeniz hikayesi bu!

ÇATALCA…

Karışmış toplumlar, rengarenk coğrafya, ilginç tarih…
Dahası var; muhteşem lezzetler, doyasıya eğlenceler!
Böylesi nadir görülür!

1923 Mübadele anlaşması sonrası, Yunan topraklarında yaşayan Müslüman Türkler, buralara gelmiş. Ama bu topraklarda yaşayan Rum’ların, Yunanistan’a gidişi gecikmiş! Yaklaşık bir yıl birlikte yaşamak durumunda kalmış, iki farklı topluluk! Belki de hala süren dostça, kardeşçe yaklaşımın temelinde, bu bir yıl var?

Trakya’da, Çatalca’dayız. İlginç coğrafya, renkli insanlar, çokça muhabbet, yeme içme, bolca da eğlence!

Özellikle son dönemde inanılmaz revaçta. Hafta sonları kahvaltı mekanlarında yer bulmak neredeyse imkansız. Öğleden sonra da; gelsin kebaplar, tavuklar. Kendin pişir kendin ye, sohbetin de vur dibine!

Yemyeşil bir doğa. Sonbaharı ise, bir başka. Sarı- yeşil karışımı.

Karadeniz olmasına rağmen zümrüt yeşili plajları var! Ama çok özel tarihi, belki de bunların üzerinde değerlendirilmeli.

430-518 yılları arasında yaşadığı var sayılan Bizans İmparatoru ‘Anastasius’ döneminde, 500’lü yılların başında İstanbul’u dış tehlikelerden korumak amacıyla bu yörede yapılan surlar; özel!

 

Tamamının 45-50 km. olduğu düşünülüyor? Ancak çok da işe yaramamış, genel olarak aşılmış! Zaman zaman onarım gören surlardan günümüze kalanlar görülebilir.

Su kemerleri de çok önemli! İstanbul’a su taşıyan, bugün Fatih civarına dek uzanan kemerlerinin başlangıcı burası; Bizans’tan bu yana!

Çatalca’da tarih biter mi? Kuşkusuz hayır.

‘İnceğiz’ mağaralarını mutlaka görün. Doğal oyukların insan eliyle genişletilerek bir manastıra dönüştürülme hikayesi, gerçekten ilginç.

İlk yerleşimi, 3-4 bin yıl öncesine tarihleyenler var!

İ.S. 4. Y.Y.’da dini bir mekan olarak kullanılmaya başlandığı, 11. ve 12.Y.Y’larda son derece faal olduğu belirtiliyor!

İlkel merdivenlerle çıkılan mağaralardan manzara tabi ki muhteşem. Vaftiz yeri olduğu belirlenen yer, buranın en özeli! Kilise ve mezar kalıntısı olabileceği düşünülen yerler de enteresan. Üç katlı bir yapı! Çıkarken de dikkat, inerken de…

Tarihten devam… Çatalca ‘Subaşı’ köyünde yine çok az kişinin bildiği 2. Kaplan Giray ve yakınlarının mezarları var! Peki kim bu 2. Kaplan Giray?

Osmanlı’da, ‘2. Mustafa’ ve ‘3. Ahmet’ dönemlerinde kontrol altındaki ‘Kırım’ topraklarında iki kez Han olan kişi! Babası ‘Selim Giray’ gibi bir komutan. ‘Prut’ savaşı ve anlaşmasında adı sıkça geçer. Ölümüne dek Trakya’da, ‘Vize’de yaşamış, buraya da gömülmüş.

‘Subaşı’na gelmek için merkezden yaklaşık 10 km. yol yapacaksınız bu arada!

Ortalama 1300 km2’lik alanda, 150 metre yüksekliğe sahip bir coğrafya!

Çatalca’da sahil uzunluğu 135 km. Karadeniz’de bir inci adeta! İşte bu sihirli yapıda, yüksekler ayrı güzel, denizler de ayrı ihtişamlı. Kısaca özel!

İstanbul’a yaklaşık 60-70 km mesafedeki Çatalca’nın adı acaba nereden geliyor? Evliya Çelebi,‘Haniçe’ demiş! Kuşatmalar esnasında bu bölgede çetin savaşlar olduğu, bundan dolayı yerleşime ‘Çetince’ dendiği, sonradan da Çatalca’ya dönüştüğü rivayet!

‘Ayametris’ Büyük İskender’in generallerinden! Kuruluma ilişkin adı geçiyor.

Kentin ilk isminin, ‘Metrai’ veya ‘Metris’ olduğu ve ‘Ayametris’den geldiği düşünülüyor? Antik çağda Trak topraklarındaki bu yerleşim için ‘Matrai’, ‘Metron’ gibi isimlerde telaffuz edilmiş!

İlk yerleşenlerin seçimlerinde en etkili faktör toprağın bereketi ve iklimsel koşullar. Özellikle kışları çok soğuk geçse de, buralarda hala susuz tarım yapılıyor. Çünkü çiğ, neredeyse yılın tamamında toprağı ve ekilenleri doğal biçimde suluyor! Arazi şekli, sıcak- soğuk olgusu ve tabi rüzgar yapısı etken!

Bilinçli bir tarım üreticisi var, bölgede. Son derece bakımlı tarlalarla karşılaşacaksınız gittiğinizde. Bu doğrultuda arpa, buğday gibi vazgeçilmez ekinlerin ev sahibi. Ama ayçiçekte çok önemli! Kavun, karpuz yetiştiriciliği yanında, kimi yerel toprak ürünleri de tercih ediliyor çiftçiler tarafından.

Yanı sıra ciddi bir hayvancılık faaliyeti var. Çok sayıda mandıra görülebilir, köyler arasında turlarken. Sonuç malum. Eşsiz peynir, yumurta, yoğurt ve tereyağı üretimi söz konusu. Dönüşte yol kenarı tezgahlardan, pazarlardan ve yerel dükkanlardan satın alabilirsiniz.

Çatalca’da mutfaklara kesinlikle et hakim! İki kültürün ‘Yunan-Türk’  birleşimi, lezzetleri de etkilemiş.

Hala yörenin pek çok yerinde yapılan ‘Petura’, ilginç bir tat! Yufka ile et’in ya da tavuğun birleşimi, acı biber, ceviz ve sos ile taçlanıyor! ‘Alivra’da soslu bir et yemeği…

Benim çok sevdiğim pırasa böreği; burada ‘prasopta’ olarak adlanmış! ‘Armiro’da tavuk eti ile yapılan bir başka çeşni. Mutfak inanılmaz lezzetli ve değişken…

Şimdi gelelim şu mübadele öyküsünün ayrıntılarına.

Yaklaşık bir yıl bu topraklarda beraber yaşayan iki ayrı topluluktan söz ettik. Ortodoks Rum’lar ile Müslüman Türk’lerin bir arada bu kadar süre yaşadığı belki de ilk yer?

Yunan topraklarında, ‘Grebene’, ‘Kılkış’, ‘Drama’, ‘Kesriye’ ve ‘Nasliç’ gibi yörelerden, ‘Makedonya diye adlanan bölge’gelenler, önce Çatalca civarında denize yakın bölgelere yerleştirilmiş. Fakat memnun kalmamış, bu azınlık!  Çünkü denizi ve doğa koşullarını bilmiyorlarmış! Yetiştikleri yerler denizden uzakta, ormanlar ve tarlalar ile kaplı, tarım ve hayvancılıkla yaşayan bir coğrafya. ‘Yeni ülkelerinde’ de bu tip yerlerde yaşamak istemişler!  Yukarılara doğru çıkmışlar zamanla; denizden uzaklara! Çatalca’daki mübadillerin yaşamının başlangıcı böyle olmuş!

Peki buradan gidenler? ‘Nea Çatalca’ adlı bir yerleşim kurmuşlar; orada…

Buna benzer yerleşimlere verilen isimleri bazı noktalarda görürüz, Yunanistan’da!

Bu değişime ilişkin bölgeye has eserleri görebileceğiniz adres, ‘Mübadele Müzesi’… Eski bir taverna burası. ‘Yannis’in on yıl kadar işlettiği bir mekan! 1900’lerin başları! Sonra birçok gelişme ve 2010’da Çatalca’nın müzesi olmuş!

Değişimi doğru algılatabilen dönemsel etnografik eserler, özgün mutfak eşyaları, yöresel tekstil ürünleri ve yaşama dair pek çok şey sergileniyor! Emekçilerine saygılar!

 

Çatalca’nın ‘Kaleiçi’ semti ve yerleşimin önemli bir mahallesi!  Ahşap çok sayıda ev var,  bakıma muhtaç. Umarım kısa zamanda restore edilir. Bu proje gündeme gelmiş ve görüşülüyor. Umarım kısa zamanda çözüm bulunur. Tadilatı bekleyen virane görünümlü eski ahşap yapılar onarılırsa, ‘Kaleiçi’, belki de Antalya Kaleiçi’ne benzer kim bilir? Ama denizden uzak!

Sınıra yakın olduğundan Yunan ve Bulgar turistlerin çok ziyaret ettiği Çatalca’da otel yok! Şaka gibi… Konaklama anlamında en yakın yer ‘Beylikdüzü’ ya da ‘Silivri’… Bu önemli yerleşimde mutlaka konaklama tesisi açılmalı!

 

Bizans dönemine ait kısmen de olsa görülebilen tarihsel değerler yanında, Osmanlı izleri de var burada!

1.Murat zamanında alınan topraklarda, çeşme, hamam ve mezarlar günümüze ulaşmış!

Bölgede doğal olarak çingene nüfusu çok!

Buradaki müzik kültürü de onlardan sorulur. Her daim eğlenirler. Göçmen geleneğindeki folklor kültürü ile kaynaşma söz konusu. Devasa ateşlerle sonlanan gece eğlencelerinde bu birleşim görülür.

Ahşap işçiliği çok önemli bölgede, zira muhteşem bir orman dokusuna sahip. Bu doku çok şık doğa, orman manzaralı evlerin yapımına yol açmış. Ciddi bir mimari yapılaşma görülür burada, ahşaba uygun! Çamlardan, köknarlardan ve çok daha başka ağaçlardan yapılan evler, lokantalar ve başka mekanlar renk katıyor yöreye! Çatalca aslında doğa ile, ağaç ile, ahşap ile var!

Yazın da kışında gelseniz Çatalca’ya mutlaka yapacak aktiviteler var.

Hemen yakında ‘Ormanlı’ köyünde yamaç paraşütü ilgi çekebilir! ATV’ler ile safari turları cabası… Burası ilçe merkezine 35 km. mesafede!

Ata binebilir ya da şahane doğa yürüyüşleri yapabilirsiniz. ‘Çilingöz’ hem bunlar için, hem de çadır ve kamp olanakları ile biçilmiş kaftan. Yörede son dönemde artan karavan turizmi de dikkat çekiyor.

‘Çilingöz’ buranın en tanınan plajı aynı zamanda!

Bu plajının rakibi, ‘Evcik’ olmalı? 10 km. uzunluğunda ve efsane sulara sahip! Karadeniz’de bu denli berrak suları görünce şaşırıyor insan? Gökova gibi…

Kısaca yazında; ilkbahar ve sonbaharda da ziyaret edilebilecek bir destinasyon! Çatalca ve civarı gezi tutkunlarının rotasında olması gereken yerlerden!